Page 1 of 2

Adalete Açılan Kapı! (Magnus Blazehart)

Posted: Mon Feb 03, 2025 3:32 pm
by GM - One Piece
Denizci Karargahı, Merkez Üssü, East Blue

Image

İki yılı aşkın süre, içinde bulunduğun Denizciler arasında sivrilmen için fazlasıyla yeterli bir süre oluyor. Bunu, daha önce eğitimler nedeniyle onlarca kez gelmiş olan Merkez Üssü’nün büyük giriş kapısında bir kez daha anlıyorsun. Yanında, seninle beraber olsalar bile senden daha uzun süredir “Asteğmen” rütbesinde olan üç yoldaşın daha bulunuyor. Ancak onları tanıdığın kadarıyla, sıradan geçmişleri ve sıradan hayatları, bugün tattığınız duyguların bambaşka olmasına neden oluyor. İki erkek ve bir kızdan ibaret bu yoldaşlarının yüzlerindeki neşe, kalplerinin hızlı çarpıntılarını yansıtıyor adeta. Bu üç kişiyi tanıyor olsan bile, onlarla yolunun bir daha ne zaman kesişeceğini bile bilmiyorsun. Belki, en başından beri geleceğinin onlardan farklı olduğunu bilebiliyorsun.

Güneş'in geceyi selamlamaya başladığı vakitlerde, iki yana açılmış devasa kapıdan üç yoldaşınla birlikte yürürken, nizami bir şekilde yolun iki yanına dizilmiş denizci ordusunu görüyorsun. Her biri, esas duruş pozisyonunda ve yüzleri karşıya dönük bir şekilde duruyor. Üç yoldaşın, kapıdan girer girmez resmi yürüyüş adımlarıyla ilerlemeye başlarken, sen de onlara uyuyor ve bu haliyle iki yana dizilmiş denizci ordusunun ortasından ilerliyorsunuz. Gözlerin, kapıdan girer girmez duvarın hemen üstünde duran tek bir koltukta oturan kadına kilitleniyor. Mavi saçları, masum yüzü ve derin bakışlarıyla, aranızda sadece beş yaş olmasına rağmen Amiral olmuş Valeria Mia… Omuzlarına attığı pelerini ve dik oturuşuyla, bir otorite sembolü gibi görünmese bile, onun koltuğunun bulunduğu duvara sıralanmış esas rütbelilerin duruşlarından, Valeria Mia’nın kim ve ne gibi bir otoritesini olduğunu kavrayabiliyorsun. Aranızdaki onlarca metrelik mesafeye rağmen gözlerin Valeria Mia ile buluştuğunda, istemsizce onun masumluğu altına gizlenmiş baskınlığını hissedebiliyorsun. Bu zamana kadar hakkında birçok rivayet duymuş olduğun kadının tam karşında olması, bir an için sana rivayetlerin yetersiz olduğunu düşündürtüyor. Bu nedenle, Valeria Mia ile göz göze geldiğiniz sıralarda, ilk kaçış senden oluyor ve bakışlarını önlerinde duracağınız diğer rütbelilere çeviriyorsun.

Gözlerin ilk olarak, eğitim dönemlerinde görmeye aşina olduğun Yüzbaşı Maria Lindsey ile buluşuyor. Sarı kısa saçları ve hafif şaşkın bakışlarına rağmen, onun adaletin mutlak savunucularından biri olduğunu ve aynı zamanda otoriteyi mutlak sayan bir yapısı olduğunu bilmek, onun yaşına rağmen daha ciddi bir şekilde görünmesini sağlıyor. Hemen hemen aynı yaşta olsanız bile, eğitimlerinizde yer almış olmanın gururuyla mutlu olduğunu gördüğün Maria Lindsey, bu gururunu dışarıya yansıtmaktan da çekinmiyor gibi görünüyor.


Yüzbaşı Maria Lindsey
Image

En sağda duran Maria Lindsey’in hemen sağında gördüğün Kıdemli Yüzbaşı Gopher Hampton her zamanki marjinal görünümüyle dikkatini çekiyor. Kusursuz ütülenmiş kıyafetleri, kravatının parlaklığı, saçlarının temizliği ve bıyıklarının düzgünlüğü, Güneş’in altında kavruk tenini daha belirgin bir hale getiriyor. Eğitimleriniz sırasında birkaç kez karşılaştığın Gopher Hampton’ın sol gözündeki yara bile onun düzgün duruşuna mani olamazken, ister istemez onu son gördüğün zaman söyledikleri kulağında çınlamaya başlıyor: “Unutmayın! Adalet göz kamaştırıcı olmalı!”


Kıdemli Yüzbaşı Gopher Hampton
Image

Bakışların Gopher Hampton’ın sağına kaydığında, daha önce sadece bir kere eğitimlerinize katılmış olan ve tüm işlerin ters gittiği o günün mimarı Binbaşı Clayton Allen’ı görüyorsun. Sıra halinde beklediğiniz sırada, Clayton Allen’ın girişi, kızların onu görmesiyle derin bir şaşkınlığa düşmesi, Clayton'un her birinizi görmek için geriye doğru adımlarken, bir anda iskeleden düşmesi... Okyanustan çıkmak için kendisine yardımcı olmak isteyen bir denizcinin, Clayton'ın elini tutması ve akabinde onun da okyanusa yuvarlanması... Clayton'ın üstüne düşen adam nedeniyle kaşın açılması ve bir eliyle kanı durdurmaya çalışırken, bir yandan da iskeleye çıkmak için çabalaması... İskeleye çıkmasının ardından ayağının kayması ve kendisine yardım etmek isteyen bir denizciye vurarak ayağının kırılmasına neden olması... Clayton'ın üzerini değiştirmek için giderken ayakkabısından fırlayan bir yengecin parmağını kapması... Şüphesiz Clayton’ın eşsiz bir aurası olsa bile, aklınızda kalan yegane şeyin ne eğitim ne de başka bir şey olması… Tüm yakışıklılığına rağmen, bir kez daha onu hiçbir zaman görmemenizin hayrınıza olduğunu düşünerek, bakışların bir sonraki rütbeliye çeviriyorsun.


Binbaşı Clayton Allen
Image

Clayton’ın yanında duran ve sert bakışlarıyla gördüğün Albay Mya Elanor’un, anlatılanlara göre bir ana şefkatine sahip olması pek de anlamlı durmuyor. Kararlı bir denizciden farklı bir şey göremedin Mya’ya dikkatli baktığında, onun 40’lı yaşlarına rağmen hala dinç bir görünümü olduğunu ve keskin bakışları altında pek de söylenenler gibi olmadığını düşünüyorsun. Ancak tüm bu sözlerin illa ki bir doğruluk payı olabileceği ihtimalini göz ardı etmiyorsun.


Albay Mya Elanor
Image

Bu noktada sonra, geriye kalan dört rütbeli daha bulunsa bile, onların sadece birer efsanede adının geçtiğini düşünüyorsun. Bunlardan ilki Kıdemli Albay Kyuzan Kanaga olurken, ona baktığında tek görebildiğin şey, donuk bir bakıştan ötesi olmuyor. Kanaga’nın hemen yanında ise, varlığı eğitim yıllarınız boyunca en büyük efsane olan kişiyi, Kıdemli Albay Hokkyouku’yu görüyorsun. Heybetli bir insanın vücuduna ve heybetli bir kutup ayısının kafasına sahip olan Hokkyouku, görünüşü ve devasa boyutuyla diğer rütbelilerden kolayca ayırt edilebiliyor.


Kıdemli Albay Kyuzan Kanaga
Image
Kıdemli Albay Hokkyouku
Image

Gözlerini hafifçe sağa soluna doğru kaydırdığında, bu kez Tümamiral Suzukichi Korari’yi görebiliyorsun. Büyük heybetli vücudu, geriye taranmış gri saçları ve Güneş’in dokunamadığı gözleriyle birlikte, kendisine geleceğin amirali olarak bakılan Korari hakkında neden bunun söylendiğini anlayabiliyorsun. Ne var ki, bakışların hemen onun da sağ tarafına kaydığında, yaşayan bir tarihi görmek seni ilginç bir şekilde gururlandırıyor. Bundan 37 yıl önce, Dört İmparator’dan biri olan Zox de Rox’u ve tayfasını yok etmeyi başaran, Koramiral Regnier Tongrelow… Bugüne kadar birçok kişinin aslında Valeria Mia yerine onun amiral olması gerektiğini duyduğunda, bunu çok anlamamış olsan bile, şimdi hem Regnier hem de Valeria karşıdayken, Regnier’in çok daha yoğun bir baskıyla sizleri karşıladığını anlayabiliyorsun. Bu baskı kendisini öyle hissettiriyor ki, gözlerin onunkilerle kesiştiği anda nefes alman bile zorlanmaya başlıyor.


Tümamiral Suzukichi Korari
Image
Koramiral Regnier Tongrelow
Image

Duvarın önüne sıralanmış tüm rütbelileri tek tek süzdüğün sırada, yoldaşlarınla birlikte adımlarını sonlandırıyorsun. İki yana ayrılmış denizci ordusu birkaç metre arkanızda kalıyor ve birkaç metre önünüzde de az önce süzdüğün rütbeliler, duvarın üstünde ise Amiral Valeria Mia bulunuyor. Yoldaşlarınla birlikte Valeria’ya asker selamını vererek durmaya başladığında, ister istemez günün birinde karşındaki kişilerin yerinde olup olmayacağını sorguluyorsun… Amiral Valeria Mia oturduğu yerden kalkıp selamınıza karşılık vermesinin ardından, gür bir sesle “Rahatta dinleyin!” diye bağırıyor. Aslında pek de kendisinden çıkmasını beklemediğin bu ses tonu karşısında biraz şaşırmış olsan bile, bir denizci olmanın sağladığı yararla bunu içine atıyor ve yüzündeki ciddi ifadeyi koruyabiliyorsun. Valeria Mia bakışlarını tüm denizcilerin üzerinde gezdirdikten sonra ise “Sizden önceki törende bulunmak ve orada yaşananlar şahit olmak beni fazlasıyla mutlu etti. Biliyorsunuz ki, normalde bu törenlere çok katılamıyor ve böylesine anlara şahitlik edemiyorum. Ne mutlu ki, ben de silah arkadaşlarımızın bu şerefli günlerinde onlarında olabildim! Bugünden sonra, teğmen olarak ordumuza ve halkımıza hizmet edecek bu silah arkadaşlarımı, canı gönülden kutluyor ve onların üstün başarılarla geçireceği yıllarını görmek için sabırsızlanıyorum!” diyor.

Valeria Mia bu sözlerinin ardından tekrar yavaşça koltuğuna otururken, Koramiral Regnier Tongrelow bulunduğu yerden bir adım öne çıkıyor ve ardından “Tören vaziyeti al!” emrini veriyor. Tüm denizciler tek bir vücutmuşçasına tören pozisyonu alıp esas duruşa geçerken, Regnier bakışlarını sana doğru çevirip “Asteğmen Magnus Blazehart!” diyerek seni yanına çağırıyor.

İsmini duymanla birlikte harekete geçtiğinde, tören çalışmalarınız sırasında ilk olarak sırayla tüm rütbelileri selamlaman ve akabinde Koramiral’e selam vermenin ardından rütbenin takılmasıyla atamanın nereye yapıldığını öğreneceğini biliyorsun. Ancak şu anda, hiçbir tören çalışmasında törende olacağı söylenmeyen Amiral Valeria Mia’nın burada olması, bu tören düzenine ayak uydurman gerektiğini sana söylüyor.

Re: Adalete Açılan Kapı! (Magnus Blazehart)

Posted: Thu Feb 06, 2025 3:05 am
by Magnus Blazeheart
Denizci Karargahının devasa kapılarının önünde bekleyen heyecanla bekleyen üç Asteğmen defalarca kez provasını yaptıkları törenin provasını bir kez daha içlerinde gerçekleştiriyordu. Kimisi heyecandan istemsizce gülümsüyor, kimisi ise stresten kendi kendine sayıklıyordu. Bu üçlünün yanında bir Asteğmen daha bulunuyordu. Magnus Blazehart... Her zamanki donuk bakışları, ciddi tavrıyla birlikte yanındaki üçlüyü incelemek dışında bir şey yapmıyordu. Genç adam onların heyecanına ortak olamamasına rağmen bu durumdan rahatsız oluyormuş gibi görünmüyordu. Her şeyin başlangıcı olduğunu, hayatında daha önemli tonlarca anın olacağının bilincindeydi. Hal böyle olunca biraz sonra gerçekleştireceği törenin onun gözünde herhangi bir özelliği de bulunmuyordu. Yapması gereken tek şey tıpkı provalardaki gibi hareket etmek, atanacağı bölgeyi öğrenmek ve görevine bir an önce başlamaktı.

Kapıların aralanmasıyla birlikte karşılaştığı manzara karşısında şaşkınlıktan gözleri fal taşı gibi açıldı. Törende beklenmedik bir yüz vardı, Amiral Valeria Mia. Kadınla sadece bir anlığına göz göze gelmiş olmasına rağmen kafasını ilk çeviren kişi kendisi olmuştu. Sadece birkaç saniye kadının yaydığı baskıyı hissetmesi için yeterli olmuştu.

Magnus bakışlarını kadından kaçırdıktan sonra kendisini toparlamak için derin bir nefes almak zorunda kalmıştı. Açıkçası Valeria hakkında pek iyi düşüncelere sahip değildi, zira Magnus onun yeteri kadar sert birisi olmadığını düşünüyordu. Elbette bir Amiral olduğu için ona saygısı sonsuzdu fakat eylemlerine karşı aynı düşünceler içerisinde değildi.

Valeria'dan sonra sırayla diğer büyük denizcilerle göz göze geldi. Aralarında kendisine eğitim vermiş olan kişiler de mevcut olmasına rağmen o anda tek düşünebildiği kişi Valeria'dan başkası değildi.

Adının okunmasıyla birlikte öne çıkarak daha önce defalarca kez provasını yaptığı gibi bütün rütbelilerine teker teker selam verdi. En sonunda ise Amiral'in önünde dikilerek son bir kez selam verdi. Bu süre boyunca ağzını bir kez dahi açmamasına rağmen bakışlarından Amiral'e karşı hissettiği rekabet net bir şekilde okunabiliyordu. Magnus günün birinde onun yerinde, belki de daha üst bir rütbede olmayı hayal ediyordu. Hayallerindeki dünyayı şekillendirmek için en azından bir Amiral'in yetkisine sahip olması gerektiğinin farkındaydı. Bu sebepten ötürü Valeria Mia'yı kendisine bir rakip olarak görüyordu. Elbette bunun oldukça cüretkar olduğu söylenebilir fakat Magnus hayallerinden kolayca vazgeçecek bir insan da değildi.

Re: Adalete Açılan Kapı! (Magnus Blazehart)

Posted: Thu Feb 06, 2025 5:33 pm
by GM - One Piece
Sırayla rütbelileri selamlamaya başlamanla birlikte, ilk olarak Maria’nın önünde durduğunda, onun gözlerindeki gurur parıltılarını rahatlıkla görebiliyorsun. Gözlerindeki hafif titremeler, onun içinde var olan heyecanı açıkça belli ederken, bu kez Gopher’in önüne gelerek selam duruyorsun. Gopher, gözünü alan beyaz parlak dişlerini tamamen gün yüzüne çıkartarak, biraz da askeri nizamın ötesine geçmiş bir şekilde seni selamlıyor ve başıyla adeta üstündeki kıyafetlerin düzgün olmasını onaylıyor. Bir sonraki durağın Clayton olduğu noktada, yine bir şeylerin ters gidip gitmeyeceğini düşünmeye başlayarak selamını verdiğinde, Clayton hafif düşmüş gözlüklerinin üstünden bir bakış atmasının ardından selamına karşılık vermek için kolunu kaldırdığı anda, kıyafetinin koltuk altındaki dikiş izleri dikkatini çekiyor. Oldukça özensiz ve hızlıca dikilmiş gibi görünen dikiş izlerini gizlemek isteyen Clayton, kolunu olabildiğince hızlı indirip kaldırmak isterken, bir anda elinin gözlüğüne çarpmasıyla, gözlüğü havada uçup ayak uçlarına doğru düşerek kırılıyor! Clayton, hiddetlenen bir yüz ifadesiyle kaşlarını kaldırsa bile, onun bundan sonra ne yapacağını pek de düşünecek fırsatın olmadığından, adımlarını sürdürüyorsun. Albay Mya’nın önüne geldiğin vakitte ise, bu kez onun anaç ruhunu görebilme imkanına ulaşıyorsun. Keskin bakışlarının altında dalgalanan şefkat tohumlarıyla birlikte, yaşadığı gururu rahatlıkla görebildiğin Mya’nın yanından ayrıldığında, iki kıdemli albay seni bekliyor oluyor. Bu aşamada homur homur aldığı nefesleri duyduğun Hokkyouku senin için daha ilgi çekici bir hale bürünmüşken, Kanaga daha hızlı davranarak selamına karşılık veriyor. Dev Hokkyouku ise son anda aklına gelmiş gibi kolunu kaldırıp selama durduğunda ise, adeta koca bir dağ tüm güneşini engelliyor gibi görünüyor. Bundan sonra atmaya başladığın adımlar, istemsiz bir şekilde seni tüm dış etkenlerden arındırılmış gibi Korari ve Regnier’in önüne attığında, bu aşamaya kadar rahatça kalkan kolunun titrediğini hissedebiliyorsun. İsimlerinin bile fazlaca korku saldığı bir ortamda, bu iki rütbeliye sadece bir soluk kadar yakın durman, kuşkusuz hareketlerinin kasılmasına ve kendini güven ile korku arasında bir yerde hissetmene neden oluyor. Ancak bir şekilde, içten içe burada bulunan tüm rütbelilerin bir şekilde seni bildiğini ve hatta tanıdığını hissetmeye başlıyorsun. Sanki daha önceden tanıştığın ve seni kendi gözleriyle görmek isteyen insanların önünde durur gibi…

Amiral Valeria selamını verdiğin sırada aklın bu tanıdık hisle yalpaladığında, arkandan gelen birtakım homurtular da dikkatini çekiyor. Bu homurtuların tek bir ağızdan çıktığına emin olsan bile, tören düzenini bozmamak adına arkana bakmaktan çekiniyorsun. Ne var ki bir anda arkanda hissettiğin cılız bir rüzgar ile birlikte, bir anda yanında bitiveren, seninle buraya kadar asteğmenlerden biri olan, esmer ve senden 10 santim kadar uzun yoldaşının bir hışımla yanına kadar geldiğini fark ediyorsun. İsmini Brayden olduğunu bildiğin, boyuna göre cılız bir vücut yapısı olan adam bir hışımla çıkardığı uzun namlulu çakmalı tabancasını Amiral Valeria’ya doğru doğrultmaya yeltenirken “Bu kadar çabuk karşıma çıkacağını sanmıyordum! Geber sürtük!” diye bağırıveriyor!


Brayden
Image

Re: Adalete Açılan Kapı! (Magnus Blazehart)

Posted: Mon Feb 10, 2025 12:41 am
by Magnus Blazeheart
Adı okunduğu vakit derin bir nefes aldı, göğsünü dikleştirdi ve sakin adımlarla birlikte ilerlemeye başladı. Tıpkı daha önce defalarca kez provasını yaptığı gibi ağır ve sakin adımlarla Yüzbaşı Maria'nın önünde durdu. Sağ elini kaldırarak alnına dayadı ve selamını verdi. Hareketleri o güne kadar hiç olmadığı kadar keskindi. Zaten en başından itibaren pek heyecanlı olduğu da söylenemezdi. Büyük ihtimalle Amiral'i kanlı canlı bir şekilde karşısında görmeseydi kendisini sakinleştirmeye çalışmasına dahi gerek kalmayacaktı.

Yüzbaşı Maria'nın duygularını gizlemek gibi bir niyeti yoktu, belki kendisinden bile daha heyecanlı olan bu kadın verdiği eğitimin meyvelerini kanlı canlı olarak görmekten memnun gözüküyordu.

Yüzbaşının ardından Kıdemli Yüzbaşı Gopher'in önünde durarak selamını verdi. Suratında kocaman bir gülümsemeyle birlikte kendisini karşılayan Kıdemli Yüzbaşı karşısında istifini bozmadan durmayı bir şekilde başardıktan sonra da en büyük sınavı olan Binbaşı Clayton'ın karşısına geçerek selamını verdi. Binbaşı selam verirken gözlüklerini düşürmüş ve buna biraz sinirlenmiş olsa da Magnus sakinliğini korumayı başararak ilerlemeye devam etti.

Bir sonraki durağı Albay Mya'dan başkası değildi. Diğerlerine kıyasla daha normal geçtiği için şükretmesine rağmen asıl zorluğun şimdi başlayacağının da farkındaydı. Buradan sonra karşılaşacağı kişiler efsanelerde adını duyduğu harika denizcilerdi ve hepsinin kendine has bir aurası vardı.

Kıdemli Albayların karşısında selamını verdikten sonra herhangi bir problem çıkmamıştı. Daha fazla orada beklemek yerine yoluna devam etti. Tümamiral ve Koramiral'in karşısında dikildikten sonra selamını verdi. Efsanelerde adı geçen bu ikilinin karşısında kim olsa tepkisiz kalamazdı.

Törenin kendine ait kısmını sonlandırmak adına adımlarını hızlandırdı ve Amiral'in karşısında dikildi. Selamını verdikten sonra arkasından bir takım homurtuların yükselmeye başladığını fark etti. Tören düzenini bozmamak adına bakışlarını arkasına dahi çevirmedi fakat birkaç saniye sonra gelen hafif bir esintiyle birlikte dikkati dağıldı. Bakışlarını esintinin geldiği noktaya çevirdiğinde kendisiyle aynı eğitim grubunda olan Brayden ve elindeki silahı gördü.

Brayden'i görmesine rağmen genç adam sakinliğini korumayı başarmıştı. Her ne kadar acil bir durum içerisinde bulunsa da kendisine verilen emirleri görmezden gelmek gibi bir niyeti yoktu. Henüz karşısındaki kadından selamını almamıştı.

Magnus'un tepkisizliği aslında garipsenecek bir durum değildi, karşısındaki kadın bu kadar basit bir saldırıdan etkilenecek birisi değildi. Hadi diyelim etkilendi, o zaman en başından itibaren o koltukta oturmayı hak etmediği anlamına gelir.

Re: Adalete Açılan Kapı! (Magnus Blazehart)

Posted: Wed Feb 12, 2025 1:06 pm
by GM - One Piece
Brayden’ın silahını doğrultmaya çalıştığı esnada takındığın tepkisizliğe karşı, Kıdemli Yüzbaşı Gopher Hampton ve Yüzbaşı Maria Lindsey aynı tepkisizliği korumuyor. Bu aşamada ilk harekete geçen Gopher olurken, iki elinin avuç içlerini bacaklarının arasında yukarıda doğru bakacak şekilde tutan Gopher “Mira Mira no Mi; Jasutisu Rifurekushon!” diyor. Gopher’in bu sözleriyle, avuç içlerinden yukarıya doğru, Amiral Valeria’nın önüne kadar uzanan parlak bir cisim belirirken, Yüzbaşı Maria da dizlerini biraz kırıp ileri doğru fırlarken “Ittoryu Iai; Shishi Otakebi!” diyor. Brayden henüz daha nişan alma pozisyonuna bile geçememişken, Yüzbaşı Maria Brayden’a bir kılıç mesafesi kadar yaklaşmış oluyor ve ardından belinde sallanan katanasını bir anda kınından çekip tekrar kınına yerleştiriyor! Brayden’ın silah tutan eli bileğinin biraz üst kısmından kopup yere düşmeye başladığı anda ise, Brayden’ın acı haykırışları kulağına dolmaya başlıyor.

Brayden kanamakta olan bileğini diğer sağlam eliyle tutup acı içinde bağırarak dizleri üstüne çökerken Amiral Valeria’nın tüm bu aksiyon sahnesi içerisinde gözlerini bir an olsun senden ayırmadığını ve tüm bu olan bitene hiçbir tepki vermediğini görüyorsun. Nitekim Amiral Valeria oturduğu yerden ayağa kalkarken “Kıdemli Yüzbaşı Gopher, teşekkür ederim.” diyor. Duyduğu bu sözün üzerine Gopher yaratmış olduğu parlak cismi sonlandırıp eski pozisyonuna geçerken, Amiral Valeria selamına karşılık olarak elini alnına hızlıca götürmesinin ardından “Artık Teğmen Magnus diyeceğim… Hangi bölüğe atandığın açıklanmadan önce, yanındaki adamın zırıltılarını kesmeni ve onun benimle olan derdinin ne olduğunu öğrenmeni istiyorum.” diyor. Bu sözleriyle birlikte bakışlarını halen daha üzerinde tutarken “Burada mı yaparsın, özel bir yer ayarlamamı ister misin?” diye soruyor.

Re: Adalete Açılan Kapı! (Magnus Blazehart)

Posted: Wed Feb 12, 2025 7:29 pm
by Magnus Blazeheart
Brayden'ın acı içerisindeki haykırışları kulağında çınlarken bakışlarını bir anlığına da olsa karşısındaki kadının üzerinden çekmemişti. Ona en yakın kişi kendisi olmasına rağmen herhangi bir müdahalede bulunmasına gerek olmadığını düşünmüştü, bu düşüncelerinde de haklı çıkmıştı. Önce Gopher'in, sonrasında da Maria'nın sesini duymuştu. Hemen ardından ise göz ucuyla gördüğü Brayden acı içerisinde çığlıklar atarak yere yığılmıştı. Amiral'e bakmakla meşgul olduğundan ötürü tam olarak ne olduğunu görmeyi başaramamıştı ama sadece duyduğu seslerden bile neler olduğunu tahmin edebiliyordu.

Amiral yerinden kalkıp yüzbaşılara selamını verdikten sonra kendisine dönerek sözlerini iletti. Magnus her ne kadar şaşırmış olsa da bir profesyonel olarak şaşkınlığını yüzüne yansıtmamıştı. Dış görünüşüne uymayan tok sesiyle birlikte sakince "Emredersiniz efendim." demekle yetindi. Bakışlarını Amiral'in üzerinden çekerek yerde kıvranmakta olan adama çevirdi. Eli bileğinin biraz üstünden kopmuş ve yere düşmüştü. Adamın acı içerisinde kıvrandığını gören Magnus yavaşça Amiral'e dönerek "Sizlerin değerli zamanını çalmak istemem, hemen burada halletmek daha uygun olacaktır." dedi.

Magnus konuşmasını bitirdikten sonra yönünü Brayden'e çevirdi. Adamın yanına kadar yaklaştıktan sonra kulağına doğru eğilerek onun duyabileceği bir ses tonunda konuşmaya başladı. "Amiral'e neden saldırdığını söylemezsen gözlerini yerinden çıkartacağım Brayden. Tek kolunla birlikte hapishanede çürümek mi yoksa gözlerin olmadan hapishanede çürümek mi daha iyi olur sence? Doğru kararı vereceğini umuyorum." Magnus, Brayden'e hitaben sözlerini söyledikten sonra sağ ayağıyla hala yerinde olan koluna bastı, sol diziyle ise diğer omzuna basarak onu yere sabitledi. Sağ elini havaya kaldırarak yavaşça Brayden'in sağ gözüne doğru ilerletmeye başladı. Eliyle gözünü tuttuğu vakte kadar herhangi bir cevap alamazsa "Amiral'e neden saldırdın Brayden?" diye tekrardan sormayı planlıyordu. Eğer olurda herhangi bir yanıt alamazsa gözünü çekip çıkartmayı planlıyordu.

Gözünü çıkarttıktan sonra hala Brayden'den herhangi bir yanıt alamazsa bu sefer aynı işlemi adamın diğer gözüne de yapmayı planlıyordu. Elbette Magnus ikinci gözü çıkartmadan karşısındaki adamdan bir yanıt almayı umuyordu fakat en kötü senaryoya göre dahi plan yapması gerekiyordu.

Re: Adalete Açılan Kapı! (Magnus Blazehart)

Posted: Thu Feb 13, 2025 5:25 pm
by GM - One Piece
Amiral Valeria verdiğin cevaplardan yeteri kadar tatmin olmuş bir şekilde, dikildiği yerde durmayı sürdürerek seni izlemeye koyulduğunda, sen de odağını Brayden’a çeviriyorsun. Tam bu esnada, asteğmen olduğun dönemlerde onunla karşılaştığın birkaç an gözlerinin önüne geliyor. Genellikle her zaman asabi bir duruşu olan, buna rağmen genel anlamda başarılı diyebileceğin ve gücü kuvveti konusunda net bir bilgin olmasa bile, diğer asteğmenler tarafından çekinilen bir tarafı olduğu yönündeki bu kısa anlar, karşında acı içindeki haliyle kıyaslanınca gözlerinin önünden silinip gidiyor. Brayden’ın kulağına doğru eğilirken, onun ani bir hareket yapabileceğinden çekinsen bile, buna pek de gerek kalacak gibi durmuyor. Nitekim kulağına eğilip sözlerini söylediğinde, Brayden sanki seni hiç de iplemiyor gibi havaya kaldırdığı omzuyla çenenin altına vurmaya çalışıyor. Ancak bu hamlesi, pek de başarılı olan türden olmuyor ve hatta seni daha hızlı bir şekilde hareketlerini yapmaya itiyor. Bir anda Brayden’ı yakalayıp onu tam olarak etkisiz bir hale getirmenle birlikte, Brayden’ın göz küresine doğru elini uzatıyorsun. Ancak Brayden “Hadi yapabiliyorsan yap, Valeria’nın iti!” diyerek bağırarak sana direnç göstereceğinin sinyallerini veriyor. Ne var ki, elin tereddütsüz bir şekilde Brayden’ın göz küresini kavramak için gözüne kadar gelip baskı yapmaya başladığında, Brayden bir anda çözülmüşçesine “Dur aptal herif! Yeter!” diyerek teslimiyetçi yönünü ortaya çıkarıyor. Brayden’ın bu sözleri senin için yeterli bir cevap olmadığından, göz küresine biraz daha bastırmanla birlikte Brayden bir anda “Kaptan Ravage!” diye bağırıyor!

Brayden’ın ağzından dökülen bu isimle birlikte, ister istemez tüm ortama bir gerginliğin çöktüğünü fark edebiliyorsun. Brayden ise, hala daha gözünü korumak adına “Bana bu Kaptan Ravage gösterdi! Valeria’nın denizciler arasında rahat olacağını ve onun işini burada bitirebileceğimi…” diyor. Bu sözlerinden sonra ise “Ben başarısız olsam da, Kaptan Ravage asla başarısız olmayacak!” diyor şu an için pek de bir anlam ifade etmeyen hırsla. Bu anda bakışların Amiral Valeria’ya kaydığında, Valeria hafifçe başını oynatarak sana bu kadarının yeterli olduğunu işaret ediyor. Bu hareketinin ardından ise “Kıdemli Albay Hokkyouku… Teğmen Magnus senin bölüğünde olacak. Bu herifin bahsettiği Kaptan Ravage’ın, hangi Kaizen Ravage olduğunu bulun ve bana onu diri olarak getirin!” diyor. Valeria’nın bu net emriyle birlikte Kıdemli Albay Hokkyouku ona doğru dönüp hızla selamını verdikten sonra, heybetli adımlarını yanınıza doğru sürüklüyor. Sanki beraberinde koca bir dağı taşıyor gibi yanınıza doğru gelen Kıdemli Albay Hokkyouku “Teğmen Magnus, bu herifin ölmemesini ve ağzında tek bir kelime bile kalmamasını sağlayalım.” diyor.

Tüm bu yaşananlar, en azından senin için törenin sonlandığını ve artık kimin bölüğünde olduğunu ortaya çıkarmış oluyor. Nitekim Amiral Valeria yerine geçip otururken, Kıdemli Albay Hokkyouku da Brayden’a yapacağın müdahale ve ardından ortamdan ayrılmak için seni beklemeye koyuluyor.

Re: Adalete Açılan Kapı! (Magnus Blazehart)

Posted: Fri Feb 14, 2025 12:32 am
by Magnus Blazeheart
Bunca zamandır kendisiyle birlikte karargahta bulunan, kimi zaman beraber eğitim gördüğü bir şahsı neredeyse sakat bırakacak olması çoğu kişi tarafından garipsenebilirdi fakat Magnus için oldukça olağan bir durumdu. Denizcilerin hepsinin kendisiyle aynı doğrulara inanarak hareket etmediğinin bilincindeydi. Elbette burada böyle bir durumla karşılaşmayı beklemiyordu fakat günün birinde silahını kendisiyle aynı üniformayı giyen insanlara doğrultması gerekeceğinin de farkındaydı.

Amiralden aldığı onayla birlikte Brayden'ın üzerinden kalktı. Kısa bir süre sonra da Kıdemli Albay Hokkyouku'nun bölüğüne atandığını öğrendi ve ilk görevini bizzat Amiral'den almış oldu. Brayden'ın peşinde koştuğu 'Kaizen Ravage' hakkında gerekli bilgiler toplanacak, peşine düşülecek ve canlı bir şekilde Amiral'e getirilecekti. Her ne kadar bir korsanı canlı olarak yakalamanın gereksiz olduğunu düşünse de Amiral'den gelen bir emre itaatsizlik etme gibi bir niyeti bulunmuyordu.

Kıdemli Albay selamını verip sözlerini ilettikten sonra Magnus ona dönerek "Emredersiniz efendim." demekle yetindi. Sesi heyecandan yoksun ve oldukça içten geliyordu. Hemen ardından Amiral'e dönerek selamını verdi ve yanı başında bulunan Brayden'ın üzerini aramaya başladı. Her ne kadar ikinci bir silahı saklamayı akıl edecek kadar akıllı olmadığını düşünse de herhangi birine zarar gelmemesi adına kontrol etmesi gerektiğinin farkındaydı. Arama faslı bittikten sonra Brayden'ı sırtladı. Brayden'ı sırtlarken ona da birkaç kelam söz etmekten çekinmedi. "İtaatkar olmanı tavsiye ederim."

Kıdemli Albay'ın peşinden giderken kendisine söz hakkı verilmediği takdirde ağzını açmayı planlamıyordu.

Re: Adalete Açılan Kapı! (Magnus Blazehart)

Posted: Mon Feb 17, 2025 11:36 am
by GM - One Piece
Yeni bölüğüne atanmanla birlikte ilk görevinde verilmiş olması, olayların en azından senin için biraz hızlı geliştiğini gösterse bile, halinden pek de şikayet edecek konumda bulmuyorsun kendini. Özellikle işini ucunun Kaizen Ravage ismine dayanması, olayları senin için biraz daha ilginç hale getiriyor. Bugüne kadar bu ismi birçok kez duymuş olsan da ve hatta birden fazla kişinin bu isimle korsanlık faaliyetleri yürüttüğünü bilsen de, bu kez bu ismin sonunun nereye varacağı ister istemez merak uyandırıyor. Bu ve kendine has diğer duygu ve düşüncelerle işe, Brayden’ın üstünü aramakla başlıyorsun. Yaralanmasından ötürü pek de hırçınlık yapamayacak gibi görünen Brayden yine de hafif silkinmelerle sana karşı koymaya çalışsa bile, bu çabası pek de sonuç verecek nitelikte olmuyor. Nitekim el yordamıyla Brayden’ın üstünü aradığında, onun pek de hazırlıklı biri olmadığını, hatta akılsız bir piyondan bile fazlası olamayacağını düşünüyorsun. Zira tıpkı düşündüğün gibi Brayden’ın üzerinden silah namına toplu iğne bile çıkmazken, ister istemez bu akıl seviyesiyle nasıl teğmen rütbesine terfi edecek olduğunu düşünmeden edemiyorsun.

Üst arama işini bitirdikten sonra, Brayden’ın yavaşça sırtlıyor ve ardından ona tavsiyeni iletiyorsun. Ancak Brayden, kendini bir çuval gibi sırtına yerleştirmiş olsa bile “Hasiktir lan oradan!” diyerek sana tepkisini belli ediyor. Ne var ki, Brayden’ın ağzından dökülen bu sözler Hokkyouku tarafından da duyuluyor ve devasa adam yüzüne düşen tüm öfkeyle bakışlarını Brayden’a çevirirken “Teğmen! Bu adamı derhal karargah içine götür!” emrini veriyor. Hokkyouku’nun bu emri, sana ilk sözlerini söylediği zamankinden çok daha katı bir şekilde kulağına yansırken, bu husus Hokkyouku hakkında da fikir üretmene olanak sağlıyor. Hokkyouku Amiral Valeria’ya selamını vererek devasa adımlarıyla karargah içine doğru ilerlerken, sen de onun adımlarını -biraz koşar adım şeklinde- takip ediyorsun.

Daha önce birkaç kez içine girmiş olduğu karargah içerisinde, evrak telaşı içinde olan denizcileri, peşi sıra emirlerini veren rütbelileri ve aldıkları bu emirleri akıllarında tutmaya çalışan diğer denizcileri görebiliyorsun. Yanından geçen denizcilerin her birinin Hokkyouku’ya selam vermeyi ihmal etmemesi ve akabinde şaşkınlıkla bakışlarının seninle kesişmesi, içinde bulunduğun durumda bir farklılık olduğunu gösteriyor. Bunun cevabını kısa sürede alabileceğini düşündüğünde, Hokkyouku’nun adımlarının karargahın alt katlarına doğru ilerlediğini fark edebiliyorsun. Yine daha önce karargaha geldiğin zamanlarda, giriş ve ilk kattaki odalara girip çıkmış olsan bile, alt kat senin için tamamen bir muamma oluyor.

Hokkyouku’nun büyük adımları hala devam ederken, karargah içerisindeki merdivenlerden aşağıya inmeye başlıyorsunuz. Giderek daha soğuk bir havanın seni sarmaladığı esnada ise bu ana kadar sessizliğini korumuş olan Hokkyouku “Bölüğümde en önemsediğim şey Teğmen-gra, yoldaşlarımın saygılı olmaları ve emirlere riayet etmeleridir-gra. Herhangi bir şekilde yapılan saygısızlığa tahammülüm olmadığını bilmeni isterim-gra. Bu saygısızlık-gra, ister astına ister üstüne olsun-gra, benim için aynı seviyededir-gra. Bu yüzden-gra, senden düşük rütbelilere de saygı konusunda dikkatli olmayı unutma-gra.” diyor. Sözleri kulaklarına dolan Hokkyouku’nun bu kez daha samimi ve kendine özgü bir ifadeyle konuşması ilk dikkatini çeken şey oluyor. Zira, Amiral Valeria karşısında seninle konuşurken sözlerinin hiçbir yerinde geçmeyen “-gra” seslerini şimdi bolca duymak, sanki onun daha doğal bir konuşma içerisinde olduğunu gösteriyor. Bununla birlikte, Brayden’ı karargaha götürmen noktasındaki katı ses tonundan sıyrılıp daha içten bir konuşma yapması da, onun daha babacan bir havaya büründüğünü gösteriyor. Merdivenleri sonlandırıp taş zemin ve duvarın hüküm sürdüğü kata geldiğinizde ise, Hokkyouku koridorun sağına ve soluna dizilmiş parmaklıkları süzmeye başlarken “Emirlere itaat konusunda bu rütbeye erişmiş birine bir şey söylemem gereksiz olur-gra.” diyerek sözlerini sonlandırıyor.

Koridorda geçirdiğiniz birkaç saniyelik sessizliğin ardından, koridorun ucundan koşup yanınıza kadar gelen bir denizci hızla Hokkyouku’ya selamını verdikten sonra Hokkyouku “Bize acil bir doktor gerekiyor-gra! Tabi bir de bu elemanı koyacağımız bir yer-gra.” diyor. Sol elinin işaret parmağını sana doğru doğrultmuş olan Hokkyouku’dan gelen emirler karşısında, denizci hızla koridorun en başındaki demir parmaklıkların kilidini açmaya başlıyor ve Hokkyouku da buraya doğru ilerliyor. Denizci kapıyı sonuna kadar açtıktan sonra Hokkyouku denizcinin elinde bulunan anahtarları alırken “Gerisi bizde-gra, sen bir an önce doktoru getir lütfen-gra.” diyor. Bu emirle birlikte denizci yine hızla emri yerine getirmek için hareketlenirken, Hokkyouku da Brayden’ı kapısı açık küçük zindana koyabilmen için kenara çekiliyor.

Re: Adalete Açılan Kapı! (Magnus Blazehart)

Posted: Wed Mar 05, 2025 12:02 am
by Magnus Blazeheart
Kaizen Ravage, binlerce insanın denize açılmasına ve suça bulaşmasına vesile olmuş bir hayalet. Korsanlar tarafından tanrı mertebesine konulmuş olan bu hayalet hala günümüzde bir çok yerde ortaya çıkıyor ve insanları kandırarak peşinden sürüklemeyi başarıyor. Elbette günümüzde çıkanların gerçek Kaizen Ravage olmasına ihtimal yok, zira gerçek olan Magnus doğmadan çok daha önce hayatını kaybetti... Peki bu gerçekten de doğru mu? Magnus her ne kadar Denizcilere ve Dünya Hükümetine bağlı olsa da onların her dediğine sorgusuz sualsiz inanan bir asalak değildi. Dünya Hükümeti'nin yaptığı en iyi şeyin halkı manipüle etmek olduğunun farkındaydı... Kaizen Ravage'in gerçekten de hayatta olup olmadığı hakkında herhangi bir bilgi edinmesinin imkanı olmadığını biliyordu fakat günün birinde bu bilgiye ulaşabilecek seviyeye geleceğini de biliyordu. O yüzden şimdilik onun durumuyla pek ilgilenmiyordu açıkçası. Tabii bu sadece gerçeğiyle ilgili düşünceleriydi. Geçtiğimiz yıllarda bir çok yerde ortaya çıkan sahte Kaizen Ravage ismindeki şahıslara karşı oldukça büyük bir öfke besliyordu genç adam.

Magnus sırtladığı Brayden ile birlikte Kıdemli Albay Hokkyouku'yu koşar adımlarla takip etmeye başladı. Hokkyouku'nun söyledikleriyle aslında pek bir problemi bulunmuyordu, tek bir konu hariç. Magnus kendisinden düşük rütbelilere neden saygı göstermesi gerektiğini anlamlandıramamıştı. Nasıl Kıdemli Albay'ın kendisine saygı göstermesine gerek yoksa kendisinin de daha alt rütbelere karşı aynı konumda olması gerektiğini düşünüyordu. Magnus emir komuta zincirinin ne pahasına olursa olsun bozulmaması gerektiğini düşünen insanlardandı. Amiral tarafından kendisine verilecek bir ölüm emrini dahi sorgusuz sualsiz uygulayabilecek seviyede manyak bir insandı zira kendisi.

Hokkyouku'nun astlarından birisine karşı 'lütfen' kelimesini kullanması oldukça garibine gitmiş olsa da az çok nasıl bir insan olduğunu anladığından ötürü bunu pek yadırgamamıştı. Onun emri altında kaldığı süre boyunca arzuladığı şekilde hareket edecekti fakat bunu gerçekten de başarabilecek miydi? Kendisinden düşük rütbedeki bir denizciyle kibarca konuşabilecek miydi?

Magnus sırtındaki adamı hücrenin içerisine fırlattıktan sonra sırtındaki pelerini çıkartmış, katlamış ve hücrenin dışına koymuştu. Her ne kadar kanla ilgili bir problemi olmasa da üzerinde bir hainin kanını taşımak gibi bir niyeti de yoktu.

Pelerini çıkarttıktan sonra Hokkyouku'ya dönerek konuşmaya başladı. "Nasıl ilerlememizi istersiniz Kıdemli Albay? Gerekli ekipmanlar sağlanırsa kısa bir süre içerisinde konuşmasını sağlayabilirim." Magnus konuşmasını yaparken buz gibi bakışları Brayden'ı adeta delip geçiyordu. Gömleğinin kollarını yavaşça katlamış, cebinden çıkardığı mavi eldivenleri yavaş bir şekilde ellerine geçiriyordu. Genç adam kirli şeylere dokunmayı pek sevmediğinden ötürü sürekli olarak üzerinde iki adet eldiven taşırdı ve karşısındaki haini kirli olarak kategorilendirmişti bile.

Genç adamın suratında herhangi bir ifade yoktu, oldukça duygusuzdu. Adeta önemsiz bir çöpe bakıyor gibi bakışlarını Brayden'ın üzerine kilitlemişti. Yıllarca gördüğü bir insan hakkında nasıl bu kadar duygusuz olabilir diye düşünülebilirdi fakat ikili arasında herhangi bir yakınlık yoktu, olsaydı da fark etmezdi zaten. Bir korsanın hak ettiği muamele tam olarak buydu.