“Yoruldum.”
Diye hayıflandı kendi kendine Kanlı Sis’in yelken direğine omzunu dayamış bir şekilde dururken. Son yenilgisinden çıkalı henüz birkaç hafta olmuştu, bu birkaç hafta içerisinde kendine toparlanmak için kısa bir vakit ayırmıştı. Son tayfa üyesini boğarak öldürmesinin ardından ise dört gün geçmişti. Ara sıra eski dostlarını özlüyordu, şimdi Kanlı Sis ile başbaşa kalmış, üstelik iki gündür yiyecek bir yemeği, içecek bir içeceği de kalmamıştı. Haig’i öldürmüş olmaktan pişman değildi, bu gemiye çıkan her bir tayfa üyesi için kurallar kesindi. Korkaklık, dostlara ihanettir, dostlara ihanetin cezası ise ölümdür. Yanında eli ayağı titreyen, savaştan kaçan insanları barındıramazdı. Haig sayesinde ölümden kurtulmuş olsa da, onun hayali bu yönde değildi. Şuanda nefes alıyor olmaktansa dostlarıyla beraber denizin dibini boylamayı tercih ederdi. Ancak yaşıyordu, nefes aldığı müddetçe intikamını gerçekleştirmek ve belki de yukarıdan kendisini izleyen eski dostlarını onurlandırmak için savaşa devam etmeliydi.
Omzunu Kanlı Sis’in yelken direğinden çekmiş, biraz esnedikten sonra sırtını dayamıştı. Rüzgar yumuşak yumuşak suratına vurup saçlarını okşarken tek gözünü kapamış ve derin bir nefesle ciğerlerine doldurmuştu havayı. Sırtında hissettiği direkten hızlıca aşağı doğru bırakmıştı kendini, kıçının geminin zeminiyle temasından çıkan tok sesle birlikte yavaş yavaş ciğerlerine doldurduğu temiz havayı vermiş ve tek gözünü açmıştı. Kollarını göğsünde kavuşturmuş, önündeki manzarayı izlemeye başlamıştı. Guruldayan karnını boşvermişti. Açlık onun için büyük bir problem değildi ancak içkisiz kalmak çok sıkıcı bir hal almaya başlıyordu. Denizlerde geçen uzun günlerde içkinin faydasını hep görmüştü. Hem eğlence yaratıyor, hem zamanın daha hızlı geçmesini sağlıyordu. Çoğu zaman kendini kaybetmemek adına çok fazla içmese de, kendini kaybedecek kadar içilmesine de karşı değildi.
“Daha ne kadar gideceğiz, sikeyim ya.”
Larimore Krallığı, Kaptan Leon’un hedefindeki ilk yerdi. Hatta, uzun bir süre burada kalmayı da düşünüyordu. Belki birkaç gün, belki birkaç hafta. Bu krallık hakkında kısıtlı bilgiye sahipti, büyülü eşyaların satıldığını, simya ve falcılığın döndüğünü biliyordu. Kaptan Leon’un bu tarz şeylere ilgisi yoktu, onun buraya gelme amacı tayfasına üye kazanmaktı. Güvenebileceği, yanında savaşabileceği birilerini arıyordu. Özellikle Larimore Krallığını seçmesinin sebebi ise, gözüne kestirdiği düşmanı hakkında daha fazla bilgi koparabilmekti bir yandan. Larimore Krallığının açıklarında gezinen Altın Pençe Korsanlarını gözüne kestirmişti. Aslında onlar hakkında da kısıtlı bilgiye sahipti. Hazine avcılığı konusunda uzmanlaşmış bu korsanları yok etmek ve tüm definelerine konmak istiyordu. Her şeyden önce biraz para kazanmanın mantıklı olduğunu düşünüyordu, üstelik bir korsan tayfasını denizlerden silmek onun korsan yolunda büyük bir adım olabilirdi.
Nitekim, henüz onlarla baş edemeyeceğinin farkındaydı. Küçük bir gemide tek başına giden bir adamdı, üstelik hiçbir bilgiye sahip bile değildi. Düşmanı hakkında hiçbir şey bilmiyorken onlara kafa tutamazdı. Belki onlar hakkında bir bilgiye sahip tayfa üyesi edinebileceğini de düşünüyordu, ki bunun yaşanması bir taşla iki kuş vurmak gibi olacaktı. Yavaş yavaş kendisini göstermeye başlayan Efsun Adasına doğru baktığında, her zaman yüzünde bulunan o gülümseme kendini göstermeye başladı. İyice belirgin bir hal aldığında, sağ eliyle Kanlı Sis’in zemininden destek aldı ve ayağa kalktı. Geminin burnuna yaklaşıp iyice izlemeye başladı adayı.
“Bir süre burada kalacağız Kanlı Sis. Ben işlerimi tamamlayana kadar. Buranın çevresini, insanlarını iyi tanımam gerek. Böyle gizemli bir krallığı da tanımak gerekebilir.”
Dedi gemisine. Adaya yaklaşmaya başladıkça, yelkenini biraz daha yukarıya çekti yavaşlamak adına. Yelkenle işi bittikten sonra, geminin burnuna doğru ilerledi tekrardan, sağ ayağını geminin burnuna dayadıktan sonra, dirseklerini belindeki kemere sıkıştırılmış kılıçlarının uçlarına dayadı. Özgüvenli duruşu, adaya yaklaştığı her bir saniye daha da özgüvenli bir hal alıyor, daha da dik durmaya başlıyordu. Yüzündeki gülümseme ile birlikte, tek gözü yanaşabileceği bir liman arıyordu.
Diye hayıflandı kendi kendine Kanlı Sis’in yelken direğine omzunu dayamış bir şekilde dururken. Son yenilgisinden çıkalı henüz birkaç hafta olmuştu, bu birkaç hafta içerisinde kendine toparlanmak için kısa bir vakit ayırmıştı. Son tayfa üyesini boğarak öldürmesinin ardından ise dört gün geçmişti. Ara sıra eski dostlarını özlüyordu, şimdi Kanlı Sis ile başbaşa kalmış, üstelik iki gündür yiyecek bir yemeği, içecek bir içeceği de kalmamıştı. Haig’i öldürmüş olmaktan pişman değildi, bu gemiye çıkan her bir tayfa üyesi için kurallar kesindi. Korkaklık, dostlara ihanettir, dostlara ihanetin cezası ise ölümdür. Yanında eli ayağı titreyen, savaştan kaçan insanları barındıramazdı. Haig sayesinde ölümden kurtulmuş olsa da, onun hayali bu yönde değildi. Şuanda nefes alıyor olmaktansa dostlarıyla beraber denizin dibini boylamayı tercih ederdi. Ancak yaşıyordu, nefes aldığı müddetçe intikamını gerçekleştirmek ve belki de yukarıdan kendisini izleyen eski dostlarını onurlandırmak için savaşa devam etmeliydi.
Omzunu Kanlı Sis’in yelken direğinden çekmiş, biraz esnedikten sonra sırtını dayamıştı. Rüzgar yumuşak yumuşak suratına vurup saçlarını okşarken tek gözünü kapamış ve derin bir nefesle ciğerlerine doldurmuştu havayı. Sırtında hissettiği direkten hızlıca aşağı doğru bırakmıştı kendini, kıçının geminin zeminiyle temasından çıkan tok sesle birlikte yavaş yavaş ciğerlerine doldurduğu temiz havayı vermiş ve tek gözünü açmıştı. Kollarını göğsünde kavuşturmuş, önündeki manzarayı izlemeye başlamıştı. Guruldayan karnını boşvermişti. Açlık onun için büyük bir problem değildi ancak içkisiz kalmak çok sıkıcı bir hal almaya başlıyordu. Denizlerde geçen uzun günlerde içkinin faydasını hep görmüştü. Hem eğlence yaratıyor, hem zamanın daha hızlı geçmesini sağlıyordu. Çoğu zaman kendini kaybetmemek adına çok fazla içmese de, kendini kaybedecek kadar içilmesine de karşı değildi.
“Daha ne kadar gideceğiz, sikeyim ya.”
Larimore Krallığı, Kaptan Leon’un hedefindeki ilk yerdi. Hatta, uzun bir süre burada kalmayı da düşünüyordu. Belki birkaç gün, belki birkaç hafta. Bu krallık hakkında kısıtlı bilgiye sahipti, büyülü eşyaların satıldığını, simya ve falcılığın döndüğünü biliyordu. Kaptan Leon’un bu tarz şeylere ilgisi yoktu, onun buraya gelme amacı tayfasına üye kazanmaktı. Güvenebileceği, yanında savaşabileceği birilerini arıyordu. Özellikle Larimore Krallığını seçmesinin sebebi ise, gözüne kestirdiği düşmanı hakkında daha fazla bilgi koparabilmekti bir yandan. Larimore Krallığının açıklarında gezinen Altın Pençe Korsanlarını gözüne kestirmişti. Aslında onlar hakkında da kısıtlı bilgiye sahipti. Hazine avcılığı konusunda uzmanlaşmış bu korsanları yok etmek ve tüm definelerine konmak istiyordu. Her şeyden önce biraz para kazanmanın mantıklı olduğunu düşünüyordu, üstelik bir korsan tayfasını denizlerden silmek onun korsan yolunda büyük bir adım olabilirdi.
Nitekim, henüz onlarla baş edemeyeceğinin farkındaydı. Küçük bir gemide tek başına giden bir adamdı, üstelik hiçbir bilgiye sahip bile değildi. Düşmanı hakkında hiçbir şey bilmiyorken onlara kafa tutamazdı. Belki onlar hakkında bir bilgiye sahip tayfa üyesi edinebileceğini de düşünüyordu, ki bunun yaşanması bir taşla iki kuş vurmak gibi olacaktı. Yavaş yavaş kendisini göstermeye başlayan Efsun Adasına doğru baktığında, her zaman yüzünde bulunan o gülümseme kendini göstermeye başladı. İyice belirgin bir hal aldığında, sağ eliyle Kanlı Sis’in zemininden destek aldı ve ayağa kalktı. Geminin burnuna yaklaşıp iyice izlemeye başladı adayı.
“Bir süre burada kalacağız Kanlı Sis. Ben işlerimi tamamlayana kadar. Buranın çevresini, insanlarını iyi tanımam gerek. Böyle gizemli bir krallığı da tanımak gerekebilir.”
Dedi gemisine. Adaya yaklaşmaya başladıkça, yelkenini biraz daha yukarıya çekti yavaşlamak adına. Yelkenle işi bittikten sonra, geminin burnuna doğru ilerledi tekrardan, sağ ayağını geminin burnuna dayadıktan sonra, dirseklerini belindeki kemere sıkıştırılmış kılıçlarının uçlarına dayadı. Özgüvenli duruşu, adaya yaklaştığı her bir saniye daha da özgüvenli bir hal alıyor, daha da dik durmaya başlıyordu. Yüzündeki gülümseme ile birlikte, tek gözü yanaşabileceği bir liman arıyordu.
Karakter
Profil
Şeytan Meyvesi/Disiplin&Stil
Tayfa Bilgileri
► Show Spoiler
► Show Spoiler
► Show Spoiler
Tayfa Bilgileri
► Show Spoiler
Okyanusun bir yerlerinde, öğle vakitleri…
Okyanusun dingin şarkısıyla salınan gözlerin, ufuklarda bir kara parçasını veya en azından yanaşabileceği bir liman aramaya başlıyor. Bir süredir denizde olmana rağmen, bu temponun artık sıradanlaştığı bir vakitte buluyorsun kendini. Geçmişinde denizlerde vakit geçirmiş biri olsan bile, artık her bir rota ve her bir rüzgarın yabancı hissettirdiğini anlayabiliyorsun. Ne var ki, bu yabancılık hissi ister istemez seni daha çok kendin yapıyor ve bir şekilde kendini daha odaklamış hissediyorsun. Bu uğurda ilk hedefin olan Efsun Adası’nın yerini kabaca biliyor olsan bile, doğrudan oraya varabileceğine dair inançların da denizde geçirdiğin süre arttıkça azalmaya başlıyor. Hayatın sillesini az veya çok yemiş biri olarak, inancını kaybetmeden yüzdürmeye devam ediyorsun gemini. Etrafında sana eşlik okyanus dalgaları dışında pek de bir şey göremiyorsun. Arada bir havada uçuşan kuşların sesleri kulağına çalınsa bile, şu an tek ihtiyacının gözlerin olduğunu bilebiliyorsun. Birkaç dakika sonra ise, gözlerin sana beklemediğin ama müjdeli sayılabilecek bir haberi veriyor.
Bakışlarını biraz kestirmenle birlikte, ufuk noktasında bir gemi olduğunu görebiliyorsun. Yaklaşık 20 metrelik olduğu varsaydığın geminin bayrağını göremesen bile, en azından denizcilere ait olmadığını bilebilecek durumda oluyor. Bununla birlikte tek yelkenli geminin rengine baktığında, ahşaptan yapılmış olabileceğini düşünüyorsun. Bunun dışında elinde henüz yeterli bir veri bulunmazken, gemi tarafından fark edilmeden rotanı çevirebileceğinin de farkında oluyorsun.
Akşam konuya yazacağım, ufak bir sağlık problemi nedeni ile yazamadım.
Karakter
Profil
Şeytan Meyvesi/Disiplin&Stil
Tayfa Bilgileri
► Show Spoiler
► Show Spoiler
► Show Spoiler
Tayfa Bilgileri
► Show Spoiler
"Canım çok fena rom istiyor. Şöyle güzelce aksa boğazdan..."
Kanlı Sis'in de aynı düşüncede olduğundan emindim. Onun ne istediğini biliyordum, denizin ortasında yolumuza devam ederken rom içmekten yürüyemediğim bir an içerisinde bardağımdan düşen rom damlalarını istiyordu. Onun da içmeye hakkı vardı ve bu hakkı şimdilik sağlayamıyordum. "Özür dilerim kaptan." dedim direğine doğru bakarken. Ancak gülümsemem hala yerindeydi, çünkü ona hak ettiği şeyi verecektim eninde sonunda. Hayatını kısmen denizlerde geçirmiş birisi olarak, uzun bir bölümünü Kanlı Sis ile birlikte geçirmiştim. Babamın ticaret gemisinden daha fazla vaktimiz geçmişti, birlikte daha fazla kan, acı, zafer ve yenilgi görmüştük. Yine de hiçbir şekilde pes etmeden yolumuza devam etmiştik, şimdi de öyle yapıyorduk. En büyük yenilgimiz sanırım bu sayılırdı, öncekilerde bir can kaybı yaşamadan uzaklaşmayı başarmıştık. Acaba kaybettiğimiz tayfa üyeleri için üzülüyor muydu?
Bunu ona sormak için kafamı çevirmeye kalksam da, gözüm ufuk noktasındaki gemiyi seçtiği anda bu karardan vazgeçmiştim. 20 metrelik bir gemi vardı, bayrağını tam olarak göremiyor olsam da denizcilere ait olmadığını anlıyordum. Bir korsan gemisi olabilirdi ve tek başıma bir korsan gemisiyle karşılaşmak hiç hoş sonuçlar doğurmazdı benim açımdan. Muhtemelen bir anda yok olup gidebilirdim, zira gördüğüm denizlerde gördüğüm her bir korsan tayfası benim için bir düşman sayılır. Ancak, bu geminin adanın limanına yaklaşma ihtimalini de düşününce, limanın nerede olduğunu öğrenme fırsatını bana sunabileceğini düşünüyordum. Bu yüzden, rotamı değiştirmemeye karar vermiştim, bir süre daha onu takip etmek istiyordum ancak yelkenimi biraz daha kısıp, yavaş yavaş gitmek istiyordum. Fark edilmediğimi düşünmüyordum ama, eğer fark edilmediysem yavaş bir şekilde takip etmek fark edilmeme ihtimalimi koruyabilirdi. Bu yüzden, tek gözümü iyice açıp, yelkenimi biraz daha kaldırıp, nereye doğru gittiğini takip etmek istiyordum.
Kanlı Sis'in de aynı düşüncede olduğundan emindim. Onun ne istediğini biliyordum, denizin ortasında yolumuza devam ederken rom içmekten yürüyemediğim bir an içerisinde bardağımdan düşen rom damlalarını istiyordu. Onun da içmeye hakkı vardı ve bu hakkı şimdilik sağlayamıyordum. "Özür dilerim kaptan." dedim direğine doğru bakarken. Ancak gülümsemem hala yerindeydi, çünkü ona hak ettiği şeyi verecektim eninde sonunda. Hayatını kısmen denizlerde geçirmiş birisi olarak, uzun bir bölümünü Kanlı Sis ile birlikte geçirmiştim. Babamın ticaret gemisinden daha fazla vaktimiz geçmişti, birlikte daha fazla kan, acı, zafer ve yenilgi görmüştük. Yine de hiçbir şekilde pes etmeden yolumuza devam etmiştik, şimdi de öyle yapıyorduk. En büyük yenilgimiz sanırım bu sayılırdı, öncekilerde bir can kaybı yaşamadan uzaklaşmayı başarmıştık. Acaba kaybettiğimiz tayfa üyeleri için üzülüyor muydu?
Bunu ona sormak için kafamı çevirmeye kalksam da, gözüm ufuk noktasındaki gemiyi seçtiği anda bu karardan vazgeçmiştim. 20 metrelik bir gemi vardı, bayrağını tam olarak göremiyor olsam da denizcilere ait olmadığını anlıyordum. Bir korsan gemisi olabilirdi ve tek başıma bir korsan gemisiyle karşılaşmak hiç hoş sonuçlar doğurmazdı benim açımdan. Muhtemelen bir anda yok olup gidebilirdim, zira gördüğüm denizlerde gördüğüm her bir korsan tayfası benim için bir düşman sayılır. Ancak, bu geminin adanın limanına yaklaşma ihtimalini de düşününce, limanın nerede olduğunu öğrenme fırsatını bana sunabileceğini düşünüyordum. Bu yüzden, rotamı değiştirmemeye karar vermiştim, bir süre daha onu takip etmek istiyordum ancak yelkenimi biraz daha kısıp, yavaş yavaş gitmek istiyordum. Fark edilmediğimi düşünmüyordum ama, eğer fark edilmediysem yavaş bir şekilde takip etmek fark edilmeme ihtimalimi koruyabilirdi. Bu yüzden, tek gözümü iyice açıp, yelkenimi biraz daha kaldırıp, nereye doğru gittiğini takip etmek istiyordum.
Off Topic
Karaktere alışmaya çalıştığım için yazı tarzını değiştiriyorum, bir noktada oturtacağım kafa karışıklığı yarattıysa özürler.
Karakter
Profil
Şeytan Meyvesi/Disiplin&Stil
Tayfa Bilgileri
► Show Spoiler
► Show Spoiler
► Show Spoiler
Tayfa Bilgileri
► Show Spoiler
Ufukta gördüğün gemiyi takip etmeye karar vermenle birlikte, rotanı koruyarak ilerlemeye başlıyorsun. Bu noktada hızını azaltarak çekeceğin dikkat miktarını da kontrol altında tutuyorsun. Ancak gemiye yaklaştıkça, aranızdaki mesafenin neredeyse hızınla orantılı bir şekilde azalıyor olması oldukça dikkatini çekiyor. Bu durum ise, sana gördüğün geminin hareketsiz bir şekilde olduğu noktada konumlanmış olduğunu düşündürtüyor. Tam olarak sağ tarafından görebildiğin geminin ön kısımlarına odaklandığında, herhangi bir şekilde salınmış çapa emaresi de gözüne çarpıyor. Bununla birlikte, en çok dikkatini çeken şey, geminin tek direğinin tepesinde sallanan, yer yer yırtılmış ancak bembeyaz görünen bayrak oluyor. Bu haliyle, bildiğin herhangi bir yer veya korsanla ilişkili olmayan bayrak, sanki tamamen teslimiyeti simgeliyor gibi görünüyor. Nitekim, gemiye biraz daha yaklaşmanla birlikte, geminin gövdesinde yer yer meydana gelmiş hasarlı noktaları görebiliyorsun. Ancak tecrüben, geminin bu hasarlı haline rağmen dahi ilerleyebileceğini sana söylüyor. Fakat her ne oluyorsa, bir anda gerçekleşmeye başlıyor.
Gemiyle arandaki mesafe oldukça azalmaya başladığında, gemi üzerinde herhangi bir canlının bulunduğuna dair bir iz göremesen bile, geminin tek direğinin bir anda yukarıya doğru uzamaya ve dökülen katmanlı yelkenlerini de salmaya başladığını görüyorsun! Sanki bir anda, sihirli bir değnekle dokunulmuşçasına geminin uzayan direğinden dökülen yelkenlere rüzgar dolmaya başlarken, gemi artık senden uzaklaşmak ister gibi hareket etmeye başlıyor!
Gemiyle arandaki mesafe oldukça azalmaya başladığında, gemi üzerinde herhangi bir canlının bulunduğuna dair bir iz göremesen bile, geminin tek direğinin bir anda yukarıya doğru uzamaya ve dökülen katmanlı yelkenlerini de salmaya başladığını görüyorsun! Sanki bir anda, sihirli bir değnekle dokunulmuşçasına geminin uzayan direğinden dökülen yelkenlere rüzgar dolmaya başlarken, gemi artık senden uzaklaşmak ister gibi hareket etmeye başlıyor!
Gördüğün Gemi


İçimde fark edilip edilmediğimin bilgisizliğiyle gelen heyecan vardı hızımı azaltmaya başladığımda. Üstelik korsan bayrağı açmış bir geminin içinde tek başıma duruyordum, bana saldırmaya kalksalar muhtemelen "puf" olurdum! Yine de adrenalinin kanımda gezinmesi beni hem etkiliyor, hem de heyecanımı iyice arttırıyordu. Tek anlamadığım şey ise, ben yavaş bir şekilde gidiyor olmama rağmen aramızdaki mesafenin azalıyor olmasıydı. Birkaç saniye sonra geminin hareketsiz bir şekilde duruyor olduğunu anlamıştım. Ön kısımlarına dikkatlice baktığımda, herhangi bir çapa atılmamış gibi duruyordu. Bu duran gemi hakkında dikkatimi en çok çeken şey ise, geminin tek direğinin tepesinde sallanan, bazı yerleri yırtılmış, bembeyaz bayraktı. Herhangi bir yerle veya korsanla ilişkisi yok gibi duruyordu. En azından benim bildiğim kadarıyla. İlgimi daha da çekmeye başlayan gemiye daha fazla odaklanmıştım, gövdesinde yer yer bulunan hasarlara rağmen ilerleyebilecek durumdaydı. Bir savaştan çıkmış olabilirdi veya uzun süredir tamir edilmemişti. Bir insan gemisine neden bakmaz ki?
Gemiyle aramızdaki mesafe iyice azalmıştı, herhangi bir canlıya dair iz görmesem de geminin tek direği bir anda yukarı doğru uzanmaya başlamış ve yelkenlerini salmaya başlamıştı. Sanki sihirli bir şekilde uzayan direkten salınan yelkene rüzgar dolmaya başladığı anda, ağzımdan çıkana hakim olamadım. "Hassiktir... Canlı bu..." Benden uzaklaşmak ister gibi hareket etmeye başlayan gemiye karşı, hızlıca yelkenime doğru koşturdum. Yelkenimi sonuna kadar açacak ve onu takip edecektim. Hiçbir insan göremediğim bu geminin neden benden uzaklaşmaya çalıştığını anlamak istiyordum. Belki de birileri vardı ve beni gördükleri gibi benden kaçmaya karar verdiler, peki ya direği nasıl uzadı? Yelkenimi açtıktan sonra geminin burnuna gelip ellerimi ağzıma megafon gibi götürecek ve bağırmaya başlayacaktım.
"DUR! DUR! CANLI GEMİ DUR! BEN DÜŞMAN DEĞİLİM! ADIM LEON WHITE! DUUUUUUUUUUR"
Gemiyle aramızdaki mesafe iyice azalmıştı, herhangi bir canlıya dair iz görmesem de geminin tek direği bir anda yukarı doğru uzanmaya başlamış ve yelkenlerini salmaya başlamıştı. Sanki sihirli bir şekilde uzayan direkten salınan yelkene rüzgar dolmaya başladığı anda, ağzımdan çıkana hakim olamadım. "Hassiktir... Canlı bu..." Benden uzaklaşmak ister gibi hareket etmeye başlayan gemiye karşı, hızlıca yelkenime doğru koşturdum. Yelkenimi sonuna kadar açacak ve onu takip edecektim. Hiçbir insan göremediğim bu geminin neden benden uzaklaşmaya çalıştığını anlamak istiyordum. Belki de birileri vardı ve beni gördükleri gibi benden kaçmaya karar verdiler, peki ya direği nasıl uzadı? Yelkenimi açtıktan sonra geminin burnuna gelip ellerimi ağzıma megafon gibi götürecek ve bağırmaya başlayacaktım.
"DUR! DUR! CANLI GEMİ DUR! BEN DÜŞMAN DEĞİLİM! ADIM LEON WHITE! DUUUUUUUUUUR"
Karakter
Profil
Şeytan Meyvesi/Disiplin&Stil
Tayfa Bilgileri
► Show Spoiler
► Show Spoiler
► Show Spoiler
Tayfa Bilgileri
► Show Spoiler
Bir anda hareketlenmeye başlayan geminin ardında düşüp onu takip etmeye başlıyorsun. Yelkenlerini daha fazla şişirmenle senden kaçarcasına ilerleyen gemi ile arandaki mesafeyi kapatmayı başarabiliyorsun. Kendi geminin önüne gelip bağırdığın anda, sesinin okyanustaki yankıları kulağına dolarken, bir anda önündeki geminin yan taraflarından düzensiz bir şekilde kürekler salındığını görüyorsun! Pek de sağlam görünmeyen kürekler suya indiği anda hızlı bir şekilde çekilmeye başladığında ise, gözlerin hala bir canlıyı görmeyi umsa bile, görüşün içerisinde hiçbir canlı olmuyor.
Küreklerini suya indirip çekilmeye başlanmasıyla birlikte, gemi ile arandaki mesafe hızla açılmaya başlıyor. Geminin sağından ve solundan olmak üzere salınmış 5 kürek, tahmin edebileceğinden daha hızlı bir şekilde çekilerek gemiyi ilerletiyor. Kanlı Sis’in yelkeni alabileceği maksimum rüzgarı almış bir şekilde ilerlese bile, önündeki gemiye yetişme konusunda ümitlerin giderek azalmaya başladığında ise, bir anda önündeki geminin küreklerinin kırılmaya başlamasıyla senin adına umut bir kez daha doğuyor. Kürekler peşisıra kırılıp okyanusun dibini boylamaya başladığında ise, hız üstünlüğünü bir kez daha ele alıyor ve giderek gemiye yaklaşmaya başlıyorsun. Bu esnada ise önündeki geminin yelkenlerinde yırtıklar oluşmaya başladığını fark ettiğinde ise, artık geminin pek de kaçacak bir yeri kalmadığını anlayabiliyorsun. Bu haliyle, yarım dakika kadar sonra geminin yanına kadar gelmiş olabileceğini hesaplayabiliyorsun.
Küreklerini suya indirip çekilmeye başlanmasıyla birlikte, gemi ile arandaki mesafe hızla açılmaya başlıyor. Geminin sağından ve solundan olmak üzere salınmış 5 kürek, tahmin edebileceğinden daha hızlı bir şekilde çekilerek gemiyi ilerletiyor. Kanlı Sis’in yelkeni alabileceği maksimum rüzgarı almış bir şekilde ilerlese bile, önündeki gemiye yetişme konusunda ümitlerin giderek azalmaya başladığında ise, bir anda önündeki geminin küreklerinin kırılmaya başlamasıyla senin adına umut bir kez daha doğuyor. Kürekler peşisıra kırılıp okyanusun dibini boylamaya başladığında ise, hız üstünlüğünü bir kez daha ele alıyor ve giderek gemiye yaklaşmaya başlıyorsun. Bu esnada ise önündeki geminin yelkenlerinde yırtıklar oluşmaya başladığını fark ettiğinde ise, artık geminin pek de kaçacak bir yeri kalmadığını anlayabiliyorsun. Bu haliyle, yarım dakika kadar sonra geminin yanına kadar gelmiş olabileceğini hesaplayabiliyorsun.
Canlı gemi ile aramdaki mesafeyi yelkenlerim sayesinde kapatmaya başarmıştım yavaştan. Bir şekilde, nasıl gittiğini öğrenmek istiyordum, üstelik bir denizci veya korsan gemisi olmaması, ona dostça yaklaşabilmemi sağlayabilecek bir durumdu. Geminin yan taraflarından çıkan küreklerin düzensiz bir şekilde salındığını görmek, tek gözümü ovuşturup tekrardan bakmama sebebiyet veriyordu. Benden niye böylesine heyecanlı bir şekilde kaçıyordu anlamıyordum, muhtemelen korsan bayrağımdan dolayı olmalıydı, barışçıl yaklaşmayacağımı düşünüyordu. Ona hak veriyordum, neden bana durduk yere güvensin ki? Küreklerin salınmasıyla birlikte aramızdaki mesafe hızla açılmaya başladığında, bir şekilde nasıl daha hızlı gidebileceğimi düşünüyordum. Pek istemesem de, zıpkınları kullanmam gerekecekti. Kanlı Sis'in silahlarını devreye sokmam gerekebilirdi.
Önümdeki gemiye yetişmek iyice zorlaşıyor gibi dursa da, küreklerin kırılmaya başlamasıyla birlikte yüzüme büyük bir gülümseme oturuyordu. Kürekler sırayla kırılmıştı, böylelikle hız konusunda tekrardan üstünlüğü ele almayı başarmıştım. Gemiye yaklaşmaya başladıkça, geminin yelkenlerinde oluşmaya başlayan yırtıkları fark ediyordum. Nasıl bir gemiyle muhatap olacaktım, nasıl bir tayfaya sahipti çok merak ediyordum. Kendime kendime ya gemi canlıysa diye düşünmeden de edemiyordum, çünkü bir canlıya dair hiçbir iz görmemiştim henüz. Gerçekten canlı bir gemiyse, onu Kanlı Sis ile tanıştırmak için sabırsızlanıyorum!
Yarım dakika kadar sonra geminin yanına gelmiş olacağımı fark ettiğimde, hızla zıpkına doğru koşturdum. "ÜZGÜNÜM CANLI GEMİ! AMA BUNU YAPMAK ZORUNDAYIM, KANLI SİS'İ VE SENİ KAYBEDEMEM! AMA MERAK ETME, DÜŞMAN DEĞİLİM! DOST OLARAK ÇIKACAĞIM!" Zıpkını karşı geminin su almayacağı bir yere doğru nişan alıp, uygun mesafede fırlatacak ve gemimi onun yanına sabitleyeceğim. Sonrasında karşı gemiye çıkmayı planlıyorum, umarım canlı geminin güvenini kazanabilirim.
Önümdeki gemiye yetişmek iyice zorlaşıyor gibi dursa da, küreklerin kırılmaya başlamasıyla birlikte yüzüme büyük bir gülümseme oturuyordu. Kürekler sırayla kırılmıştı, böylelikle hız konusunda tekrardan üstünlüğü ele almayı başarmıştım. Gemiye yaklaşmaya başladıkça, geminin yelkenlerinde oluşmaya başlayan yırtıkları fark ediyordum. Nasıl bir gemiyle muhatap olacaktım, nasıl bir tayfaya sahipti çok merak ediyordum. Kendime kendime ya gemi canlıysa diye düşünmeden de edemiyordum, çünkü bir canlıya dair hiçbir iz görmemiştim henüz. Gerçekten canlı bir gemiyse, onu Kanlı Sis ile tanıştırmak için sabırsızlanıyorum!
Yarım dakika kadar sonra geminin yanına gelmiş olacağımı fark ettiğimde, hızla zıpkına doğru koşturdum. "ÜZGÜNÜM CANLI GEMİ! AMA BUNU YAPMAK ZORUNDAYIM, KANLI SİS'İ VE SENİ KAYBEDEMEM! AMA MERAK ETME, DÜŞMAN DEĞİLİM! DOST OLARAK ÇIKACAĞIM!" Zıpkını karşı geminin su almayacağı bir yere doğru nişan alıp, uygun mesafede fırlatacak ve gemimi onun yanına sabitleyeceğim. Sonrasında karşı gemiye çıkmayı planlıyorum, umarım canlı geminin güvenini kazanabilirim.
Karakter
Profil
Şeytan Meyvesi/Disiplin&Stil
Tayfa Bilgileri
► Show Spoiler
► Show Spoiler
► Show Spoiler
Tayfa Bilgileri
► Show Spoiler
Kanlı Sis’in zıpkınlarından faydalanmayı planlayarak geminin yanına kadar gelmeyi bekliyorsun. Geminin yanına geldiğinde ise, sanki seni duyan birileri varmış gibi bağırarak sözlerini söylüyorsun. Fakat gemi, sanki senin varlığını inkar edercesine çaresizce kaçmaya çalışsa bile, fırlattığın mızrak geminin küpeştesini parçalayarak saplanıyor! Tam bu esnada, kulakların bunun çatırdayan tahta parçalarının sesi duysa bile, sanki kulakların seninle oyun oynuyormuş gibi “Vurulduk!” şeklinde bir ses duyabiliyorsun. Gemiyi bu haliyle kendi gemine sabitlemen açık okyanusta pek de olası olmasa bile, artık savrulacağınız her yere birlikte gideceklerinden emin olarak bu canlı gemiye geçiş yapıyorsun.
Geminin güvertesine ayağını basmanla birlikte, adımlarının oldukça ağırlaşmaya başladığını hissediyorsun. Sanki gizli bir güç ile teknenin zemininden ayaklarının ayrılması epey zor bir hale gelmiş gibi görünüyor. Ancak geminin güvertesine baktığında, birçok bölgesinin parçalanmış olduğunu görmen, bu geminin hala su yüzeyinde kalmasını bir mucize kılıyor. Zar zor da olsa attığın birkaç adımla birlikte tahtalardan gelen gıcırtılar, sanki gemiyi çoktan unutulmuş bir enkaza dönüştürmüş olsa bile, gemiye olan merakın adımlarının sürmesine neden oluyor. Gözünü geminin kamara kısmına doğru çevirdiğinde ise, sanki gözlerinin önünde geçen bir rüzgar perdesiyle birlikte geminin kamarasında bir hareketlilik olduğunu seziyorsun. Meraklı adımlarına eklediğin her türlü tedbirle, birkaç adım atabileceğin zaman diliminde ancak tek bir adım atarak bu bilinmezlik dolu geminin üzerinde yürümeye başlıyorsun. Kamaralara ulaşmanı sağlayacak kırık merdivenler ve korkuluklarına yanaştığın anda ise, kulaklarına dolan rüzgar uğultusuyla bakışların yelkenlere doğru çevriliyor. Ancak hiçbir rüzgarın esmediği bu ortamda, gelen uğultulara karşı kulaklarında artan basınç giderek dengeni bozmaya çalışıyor. Adeta bir şekilde, kamaraya ulaşmanı istemeyen bir güç, seni var gücüyle buradan uzak tutmayı amaçlıyor.
Yaşadığın bu olay karşısında, halen daha geri dönüp gitme şansın olduğunu biliyorsun. İlerlemen de bir o kadar mümkün görünse de, bu yaşayan kalıntı içerisinde neler elde edebileceğin veya hangi tehlikelerle karşılaşabileceğin büyük bir muamma olarak duruyor. Uğultu, sanki her bir yakınlaşma hamlenle seni daha da baskılayacak gibi görünüyor ve bu uğultuların herhangi bir şekilde doğal olmadığını bilmek, ister istemez içindeki kötü düşüncelerin artmasına neden oluyor.
Geminin güvertesine ayağını basmanla birlikte, adımlarının oldukça ağırlaşmaya başladığını hissediyorsun. Sanki gizli bir güç ile teknenin zemininden ayaklarının ayrılması epey zor bir hale gelmiş gibi görünüyor. Ancak geminin güvertesine baktığında, birçok bölgesinin parçalanmış olduğunu görmen, bu geminin hala su yüzeyinde kalmasını bir mucize kılıyor. Zar zor da olsa attığın birkaç adımla birlikte tahtalardan gelen gıcırtılar, sanki gemiyi çoktan unutulmuş bir enkaza dönüştürmüş olsa bile, gemiye olan merakın adımlarının sürmesine neden oluyor. Gözünü geminin kamara kısmına doğru çevirdiğinde ise, sanki gözlerinin önünde geçen bir rüzgar perdesiyle birlikte geminin kamarasında bir hareketlilik olduğunu seziyorsun. Meraklı adımlarına eklediğin her türlü tedbirle, birkaç adım atabileceğin zaman diliminde ancak tek bir adım atarak bu bilinmezlik dolu geminin üzerinde yürümeye başlıyorsun. Kamaralara ulaşmanı sağlayacak kırık merdivenler ve korkuluklarına yanaştığın anda ise, kulaklarına dolan rüzgar uğultusuyla bakışların yelkenlere doğru çevriliyor. Ancak hiçbir rüzgarın esmediği bu ortamda, gelen uğultulara karşı kulaklarında artan basınç giderek dengeni bozmaya çalışıyor. Adeta bir şekilde, kamaraya ulaşmanı istemeyen bir güç, seni var gücüyle buradan uzak tutmayı amaçlıyor.
Yaşadığın bu olay karşısında, halen daha geri dönüp gitme şansın olduğunu biliyorsun. İlerlemen de bir o kadar mümkün görünse de, bu yaşayan kalıntı içerisinde neler elde edebileceğin veya hangi tehlikelerle karşılaşabileceğin büyük bir muamma olarak duruyor. Uğultu, sanki her bir yakınlaşma hamlenle seni daha da baskılayacak gibi görünüyor ve bu uğultuların herhangi bir şekilde doğal olmadığını bilmek, ister istemez içindeki kötü düşüncelerin artmasına neden oluyor.
Off Topic
İşsel yoğunluklardan dolayı konuya ancak yazabildim, kusura bakmayın.