Genel Bilgiler
İsim: Ohana
Yaş: 17
Boy: 1.68
Kilo: 52
Uyruk: Torino Krallığı
Rütbe: -
Tayfa Rolü: Rotacı (Sessiz Yemin Korsanları)
Deniz: North Blue
Portre
Görünüm:
Ohana'nın yüzü zarif ama kendinden emin bir görünüme sahiptir. Yüz hatları belirgindir; elmacık kemikleri çıkık, çene hattı keskin ve simetriktir. Gözleri iri, canlı ve mor tonlarındadır. Saçları siyahtır ve her zaman farklı tarzlarda özenle örülmüştür. Örgülerine bazen küçük sembolik süslemeler, iplikler de iliştirir. Uzun sayılabilecek bacakları vardır. Ten rengi koyu bronz ve mat bir tona sahiptir; güneşe ve zorlu koşullara alışkın bir cilt yapısındadır.
Kişilik: Ohana, özgür ruhlu, eğlenceli ve yer yer umursamaz tavırlarıyla dikkat çeken biri. Hayatın kurallarına ya da toplumun beklentilerine göre değil, tamamen kendi iç sesine göre yaşar. Sınırlandırılmaktan, yönlendirilmekten ve emir almaktan nefret eder; bu yüzden kendi yolunu çizmeye, kendi kararlarını almaya büyük bir tutkuyla bağlıdır. Özgürlük onun için lüks değil, varoluşunun en temel parçasıdır.
Çocukluğundan beri dış dünyanın cazibesine kapılmış, zincirlerinden kurtulmak için fırsat kollamış biri olarak, kuralları sorgulamak ve kendi doğrularıyla hareket etmek Ohana’nın karakterinin merkezindedir. Ancak bu benmerkezci tavır, bencil ya da kaba bir yerden değil; "kendi hayatımı ben yaşarım" dürtüsünden kaynaklanır. Kimseye zarar vermek istemez. Aksine, doğal bir iyilik hâli vardır. Bu da onu samimi, sıcak ve kolay iletişim kurulan biri yapar.
İnsanlarla çabucak kaynaşır, ama bağlanmaktan çok birlikte eğlenmeye ve geçici yol arkadaşlıklarına odaklanır. Ciddiyet onun tarzı değildir. Cevap vermek yerine omuz silker, kavga etmek yerine şakalaşır. Tehlike anlarında bile dalgasını geçebilecek kadar rahat, olayların ortasında bile kendine özgü keyifli bir mesafe yaratabilecek kadar umursamazdır.
Aklına koyduğunu yapan, kafası estikçe yön değiştiren bu karakter yapısı onu hem öngörülemez hem de enerjik kılar. Sorunlardan kaçmaz ama onları büyütmez de; çözüm ararken de mantıkla değil, içgüdü ve pratik zekayla hareket eder.
Sonuç olarak Ohana, vurdumduymaz görünen ama içten içe insanlara karşı iyi niyetli, ben merkezli gibi duran ama kimseye yük olmamak için çaba gösteren, hem gezgin hem de başına buyruk bir maceraperesttir.
Geçmiş:
1. Köken ve Çocukluk Dönemi: Torino Krallığı’nın “vahşi” olarak anılan halkı arasında dünyaya gözlerini açtı Ohana. Gerçekteyse bu insanlar, isimlerinin çağrıştırdığı kadar vahşi değillerdi; yalnızca teknolojiden uzak, doğayla iç içe yaşayan bir topluluktu. Bu yaşam biçiminde ise en değerli ve saygı duyulan meslek kuşkusuz avcılıktı.
Ohana’nın ailesi de uzun nesillerdir avcılıkla uğraşıyordu. Annesi, doğumdan sadece birkaç saat sonra mızrağını sırtlayıp ormana dönen, gözü pek ve fazlasıyla pervasız bir kadındı. Babasıysa, devasa kaslarıyla ortalıkta dolaşıp çocuklarına durmaksızın gösteriş yapan, abartılı davranışlarıyla tanınan bir adamdı. Kardeşleri de bu dengesizliğin farklı yansımaları gibiydi; her biri ailenin aşırılıklarını kendi tarzlarında taşıyor, sağduyudan çok içgüdüyle hareket ediyordu.
Ohana ise bu çılgınlığın ortasında apayrı bir renkti. Ailenin ilk ve tek kız çocuğuydu; üstelik doğduğunda diğer kardeşlerine kıyasla oldukça narin ve çelimsizdi. Fiziksel güce tapan bir ailede, bu durum onun için başlı başına bir mücadeleye dönüştü.
Acıyla erken yaşta tanışan Ohana, zamanla bu sevgiden kaçmayı öğrendi. Kendisini korumanın en etkili yolu, temastan kaçınmaktı. Hayatı neredeyse bir ölüm kalım oyununa dönmüştü. Sadece anne babasının ani kucaklamalarından değil, sekiz kardeşinin kontrolsüz “şefkatinden” de sürekli olarak kaçmak zorundaydı.
Fiziksel yapısının diğerlerine kıyasla daha zayıf olması nedeniyle ailesi tarafından istemeden de olsa farklı yetiştirildi. Bir anlamda “korunması gereken” kişi haline geldi. Kardeşleri 3-4 yaşlarında avcılığa başlamış, ormanda mızrakla koştururken Ohana'nın eline bırakın silahı, mızrağın gölgesi bile düşmemişti. Onun için biçilen rol, avcı değil “prenses”ti. Dış dünyanın sertliğinden uzak tutuldu; zayıf bedenini korumak adına sürekli gözetim altında büyütüldü.
Ailesindeki diğer bireylerle fiziksel olarak ne kadar farklıysa, ruhen de bir o kadar benzerdi. Tüm o kaslı yapılarının ve yırtıcı doğalarının ardında yatan özgürlük tutkusu, Ohana’nın da damarlarında dolaşıyordu. O da onlar gibi özgür olmak, hiçbir yere ve kimseye bağlı kalmadan gezip dolaşmak istiyordu.
Bu yüzden, fırsat buldukça kimseye haber vermeden köyden ayrılıyor, ormanın derinliklerine doğru yürüyor, ağaçlara tırmanıp tepelerden denizi izliyordu. Dalgaların uzaklara taşıdığı ufka bakarken, kendi zincirlerinden kurtulmuş gibi hissediyordu. Belki de en büyük tutkusu buydu: sadece kendisine ait bir an, kimsenin ulaşamayacağı bir yükseklik ve karşısında sonsuzmuş gibi uzanan o mavilik.
15 yaşına geldiğinde Ohana artık bambaşka birine dönüşmüştü. Ne kardeşleri, ne de annesi ve babası ona kolayca dokunabilir hâle gelmişti. Fiziksel olarak hâlâ onlara kıyasla daha zayıf görünüyordu, ama bu zayıflığın altında yıllar içinde keskinleşmiş bir çeviklik, doğayla uyumlu olağanüstü bir esneklik yatıyordu.
Artık sarılmalardan kaçmak için değil, özgürce hareket etmek için koşuyordu. Ağaçlar onun için birer sığınak değil, oyun alanıydı; kayaların üzerinde dans eder gibi ilerliyor, dar geçitlerden su gibi süzülüyordu. Ailesinin kaba kuvvetine karşılık Ohana, bedenini zarif bir araç gibi kullanmayı öğrenmişti.
Bir gün, adanın sıradan döngüsünü bozan beklenmedik bir olay yaşandı. Ufukta bir tüccar gemisi belirdi. Torino Krallığı’na normalde hiçbir gemi yanaşmazdı; dış dünya hem gereksiz hem de tehlikeli kabul edilirdi. Ancak bu gemi, bir grup korsandan kaçarken rotasını şaşırmış, acil tamirat ve erzak ihtiyacı nedeniyle buraya sığınmak zorunda kalmıştı.
Bu, Ohana’nın hayatında gördüğü ilk "yabancı" gemiydi. Denizden gelen, bilinmeyeni taşıyan, özgürlük vaat eden o büyüleyici siluet. Gemi, ona göre çocukluğundan beri izlediği deniz ufkunun içinden fırlamış bir cevaptı.
Hiç tereddüt etmedi. Gece herkes uyurken sessizce limana indi, gölgeler arasında gizlenerek gemiye kaçak bindi. Ancak kısa süre içinde yakalandı. Tayfanın çoğu, önce temkinli yaklaşsa da Ohana'nın içtenliği, dürüstlüğü ve merakı kısa sürede onları yumuşattı. Onun gözlerindeki coşku, kendi ilk yolculuklarını hatırlattı tüccarlara. Henüz hiçbir şey görmemiş bu genç kızın yüreğindeki keşif arzusu bulaşıcıydı. Ohana gemiyle birlikte bir sonraki limana kadar yolculuk etti, sonrasında gemidekilerle vedalaşarak bu yabancı dünyayı keşfe başladı.
2. Marineford Savaşı ve Etkileri: Ohana, yolculuğunun ilk duraklarından birinde, kalabalık bir liman şehrine ulaştığında, hayatında ilk kez dünyanın ne kadar büyük ve karmaşık olduğunu hissetti. Tam da o gün, dünyanın dört bir yanına yankı yapan bir olay yaşanıyordu: Marineford Savaşı.
Şehrin meydanına kurulmuş devasa bir Den Den Mushi ekranında, binlerce insanla birlikte savaşı canlı izledi. Gökyüzünü delen saldırılar, devasa figürler, ateşin ve buzun çarpışması... Gözlerini ekrandan alamadı. Ancak sahneler ne kadar büyüleyici olsa da, kafasındaki tek düşünce şuydu:
"Ne alıp veremedikleri var da bu kadar öfkeli savaşıyorlar?"
Pek umurunda da olmamıştı açıkçası, onun için bu ölen insanlar ekrandaki karakterlerden başka bir şey değildi.
3. Zaman Atlaması Süreci: Dış dünyada hayatta kalmanın, yalnızca çeviklik ya da cesaretle değil, “para” adı verilen garip bir kağıt parçasıyla mümkün olduğunu öğrendiğinde, Ohana gerçek dünyanın kurallarını ilk kez anlamaya başladı. Bu keşfin ardından, ayakta kalabilmek için bir tüccar gemisine katılmaya karar verdi.
Doğal samimiyeti, merakı ve uyumlu tavırları sayesinde kısa sürede tayfanın gönlünü kazandı. Özellikle geminin rotacısı, Ohana’daki potansiyeli fark etti ve ona uzun bir süre boyunca rotacılık üzerine eğitim verdi. Haritaları okumayı, gökyüzünü izlemeyi, akıntılardan yelken ayarlarına kadar deniz yolculuğunun inceliklerini sabırla öğretti.
Bu süreç, Ohana için yalnızca teknik bilgi edinme süreci değildi; aynı zamanda dış dünyanın nasıl işlediğini, insanların nasıl düşündüğünü ve yaşamanın ne demek olduğunu öğrendiği bir dönüşüm dönemiydi.
Ve bu dönüşüm, kalbinde yeni bir kıvılcım yaktı: dünyayı gezmek. Tanıdığı her liman, duyduğu her dil, tattığı her yabancı yemek ona başka bir şey öğretti. Dünya, onun için artık kaçılması gereken değil, keşfedilmesi gereken bir yerdi.
Uzun bir süre tüccar gemisiyle yolculuk yaptıktan sonra Alexander ve Zale ile karşılaşıp tüccar gemisini terk etti ve birlikte yolculuk etmeye başladılar.
Motivasyon
1. Başlangıç Motivasyonu: Ohana için “korsan” ya da “denizci” gibi sıfatların anlamı, dış dünyanın gerçekleriyle tanışana kadar yoktu. O sadece köyünün sınırlarını aşmak, sürekli kaçmak zorunda kaldığı ailesinden uzaklaşmak ve kendi kararlarını verebildiği bir hayat yaşamak istiyordu. Teknolojiden uzak, doğayla iç içe yaşayan bir toplulukta doğmuş biri olarak gemiler, pusulalar ve rotalar onun için büyülü kavramlardı.
Hayatını değiştiren ilk gerçek kırılma noktası, adalarına sığınan bir tüccar gemisine kaçak olarak binip yakalanmasıydı. Ancak içtenliği ve sıcak tavırları sayesinde kısa sürede tayfanın güvenini kazandı ve onlarla birlikte ilk yolculuğuna çıktı. Bu deneyim, Ohana’ya dış dünyanın sonsuzluğu kadar karmaşasını da öğretti. Denizcilik, haritalar, mesafeler, şehirler, insanlar... Öğrenecek ne kadar çok şey olduğunu fark ettiğinde içinde tutuşan keşif arzusu onu durdurulamaz kıldı.
Kendini korsan olarak tanımlamaya başlamasıysa ideolojik değil, pratik bir tercihti. Denizcilerde aradığı özgürlüğü, keyifli kaosu ve kural tanımazlığı bulamamıştı. Korsanlık, Ohana için bir suç yolu değil, kendi yolunu çizmenin en dürüst haliydi. Ne sistemin adamı olmak, ne de bir başkasının rotasında ilerlemek istiyordu. Bu yüzden kendi rotasını çizen biri olarak, korsan olmaya karar verdi. Etkilendiği biri olmadı. Ohana'nın örnek aldığı tek şey, gökyüzüne uzanan ufuktu.
2. Nihai Motivasyon: Ohana’nın nihai arzusu, dünyayı görmek ve hiçbir yere ait olmadan, her yerde yaşayabilmek. Onun için bu yolculuk, bir intikam ya da ideoloji değil; bir “varoluş hakkı” mücadelesi. Hayatını başkalarının çizdiği sınırlarla geçirmek yerine, kendi sınırlarını sürekli yeniden tanımlamak istiyor.
Her yeni ada, her yeni kültür, her farklı insan onun için yeni bir anlam demek. Bir gün kalabalık bir şehirde dans ederken, ertesi gün ıssız bir adada yıldızları izlemek… Hayalindeki hayat budur: Durağan değil, devinim içinde.
Ohana'nın ulaşmak istediği "son", aslında sürekli devam eden bir süreçtir. Bir limana demir attığında dahi gözleri hep bir sonrakine çevrilidir. Dünya çok büyük ve o, bu büyüklüğün tamamını hissetmeden durmayı düşünmüyor.
Profil
Saldırı Kabiliyeti: E
Savunma Kabiliyeti: E★
Çabukluk: D
Varlık: E
İrade: E
İsim: Ohana
Yaş: 17
Boy: 1.68
Kilo: 52
Uyruk: Torino Krallığı
Rütbe: -
Tayfa Rolü: Rotacı (Sessiz Yemin Korsanları)
Deniz: North Blue
Portre
Görünüm:
► Show Spoiler
Kişilik: Ohana, özgür ruhlu, eğlenceli ve yer yer umursamaz tavırlarıyla dikkat çeken biri. Hayatın kurallarına ya da toplumun beklentilerine göre değil, tamamen kendi iç sesine göre yaşar. Sınırlandırılmaktan, yönlendirilmekten ve emir almaktan nefret eder; bu yüzden kendi yolunu çizmeye, kendi kararlarını almaya büyük bir tutkuyla bağlıdır. Özgürlük onun için lüks değil, varoluşunun en temel parçasıdır.
Çocukluğundan beri dış dünyanın cazibesine kapılmış, zincirlerinden kurtulmak için fırsat kollamış biri olarak, kuralları sorgulamak ve kendi doğrularıyla hareket etmek Ohana’nın karakterinin merkezindedir. Ancak bu benmerkezci tavır, bencil ya da kaba bir yerden değil; "kendi hayatımı ben yaşarım" dürtüsünden kaynaklanır. Kimseye zarar vermek istemez. Aksine, doğal bir iyilik hâli vardır. Bu da onu samimi, sıcak ve kolay iletişim kurulan biri yapar.
İnsanlarla çabucak kaynaşır, ama bağlanmaktan çok birlikte eğlenmeye ve geçici yol arkadaşlıklarına odaklanır. Ciddiyet onun tarzı değildir. Cevap vermek yerine omuz silker, kavga etmek yerine şakalaşır. Tehlike anlarında bile dalgasını geçebilecek kadar rahat, olayların ortasında bile kendine özgü keyifli bir mesafe yaratabilecek kadar umursamazdır.
Aklına koyduğunu yapan, kafası estikçe yön değiştiren bu karakter yapısı onu hem öngörülemez hem de enerjik kılar. Sorunlardan kaçmaz ama onları büyütmez de; çözüm ararken de mantıkla değil, içgüdü ve pratik zekayla hareket eder.
Sonuç olarak Ohana, vurdumduymaz görünen ama içten içe insanlara karşı iyi niyetli, ben merkezli gibi duran ama kimseye yük olmamak için çaba gösteren, hem gezgin hem de başına buyruk bir maceraperesttir.
Geçmiş:
1. Köken ve Çocukluk Dönemi: Torino Krallığı’nın “vahşi” olarak anılan halkı arasında dünyaya gözlerini açtı Ohana. Gerçekteyse bu insanlar, isimlerinin çağrıştırdığı kadar vahşi değillerdi; yalnızca teknolojiden uzak, doğayla iç içe yaşayan bir topluluktu. Bu yaşam biçiminde ise en değerli ve saygı duyulan meslek kuşkusuz avcılıktı.
Ohana’nın ailesi de uzun nesillerdir avcılıkla uğraşıyordu. Annesi, doğumdan sadece birkaç saat sonra mızrağını sırtlayıp ormana dönen, gözü pek ve fazlasıyla pervasız bir kadındı. Babasıysa, devasa kaslarıyla ortalıkta dolaşıp çocuklarına durmaksızın gösteriş yapan, abartılı davranışlarıyla tanınan bir adamdı. Kardeşleri de bu dengesizliğin farklı yansımaları gibiydi; her biri ailenin aşırılıklarını kendi tarzlarında taşıyor, sağduyudan çok içgüdüyle hareket ediyordu.
Ohana ise bu çılgınlığın ortasında apayrı bir renkti. Ailenin ilk ve tek kız çocuğuydu; üstelik doğduğunda diğer kardeşlerine kıyasla oldukça narin ve çelimsizdi. Fiziksel güce tapan bir ailede, bu durum onun için başlı başına bir mücadeleye dönüştü.
Acıyla erken yaşta tanışan Ohana, zamanla bu sevgiden kaçmayı öğrendi. Kendisini korumanın en etkili yolu, temastan kaçınmaktı. Hayatı neredeyse bir ölüm kalım oyununa dönmüştü. Sadece anne babasının ani kucaklamalarından değil, sekiz kardeşinin kontrolsüz “şefkatinden” de sürekli olarak kaçmak zorundaydı.
Fiziksel yapısının diğerlerine kıyasla daha zayıf olması nedeniyle ailesi tarafından istemeden de olsa farklı yetiştirildi. Bir anlamda “korunması gereken” kişi haline geldi. Kardeşleri 3-4 yaşlarında avcılığa başlamış, ormanda mızrakla koştururken Ohana'nın eline bırakın silahı, mızrağın gölgesi bile düşmemişti. Onun için biçilen rol, avcı değil “prenses”ti. Dış dünyanın sertliğinden uzak tutuldu; zayıf bedenini korumak adına sürekli gözetim altında büyütüldü.
Ailesindeki diğer bireylerle fiziksel olarak ne kadar farklıysa, ruhen de bir o kadar benzerdi. Tüm o kaslı yapılarının ve yırtıcı doğalarının ardında yatan özgürlük tutkusu, Ohana’nın da damarlarında dolaşıyordu. O da onlar gibi özgür olmak, hiçbir yere ve kimseye bağlı kalmadan gezip dolaşmak istiyordu.
Bu yüzden, fırsat buldukça kimseye haber vermeden köyden ayrılıyor, ormanın derinliklerine doğru yürüyor, ağaçlara tırmanıp tepelerden denizi izliyordu. Dalgaların uzaklara taşıdığı ufka bakarken, kendi zincirlerinden kurtulmuş gibi hissediyordu. Belki de en büyük tutkusu buydu: sadece kendisine ait bir an, kimsenin ulaşamayacağı bir yükseklik ve karşısında sonsuzmuş gibi uzanan o mavilik.
15 yaşına geldiğinde Ohana artık bambaşka birine dönüşmüştü. Ne kardeşleri, ne de annesi ve babası ona kolayca dokunabilir hâle gelmişti. Fiziksel olarak hâlâ onlara kıyasla daha zayıf görünüyordu, ama bu zayıflığın altında yıllar içinde keskinleşmiş bir çeviklik, doğayla uyumlu olağanüstü bir esneklik yatıyordu.
Artık sarılmalardan kaçmak için değil, özgürce hareket etmek için koşuyordu. Ağaçlar onun için birer sığınak değil, oyun alanıydı; kayaların üzerinde dans eder gibi ilerliyor, dar geçitlerden su gibi süzülüyordu. Ailesinin kaba kuvvetine karşılık Ohana, bedenini zarif bir araç gibi kullanmayı öğrenmişti.
Bir gün, adanın sıradan döngüsünü bozan beklenmedik bir olay yaşandı. Ufukta bir tüccar gemisi belirdi. Torino Krallığı’na normalde hiçbir gemi yanaşmazdı; dış dünya hem gereksiz hem de tehlikeli kabul edilirdi. Ancak bu gemi, bir grup korsandan kaçarken rotasını şaşırmış, acil tamirat ve erzak ihtiyacı nedeniyle buraya sığınmak zorunda kalmıştı.
Bu, Ohana’nın hayatında gördüğü ilk "yabancı" gemiydi. Denizden gelen, bilinmeyeni taşıyan, özgürlük vaat eden o büyüleyici siluet. Gemi, ona göre çocukluğundan beri izlediği deniz ufkunun içinden fırlamış bir cevaptı.
Hiç tereddüt etmedi. Gece herkes uyurken sessizce limana indi, gölgeler arasında gizlenerek gemiye kaçak bindi. Ancak kısa süre içinde yakalandı. Tayfanın çoğu, önce temkinli yaklaşsa da Ohana'nın içtenliği, dürüstlüğü ve merakı kısa sürede onları yumuşattı. Onun gözlerindeki coşku, kendi ilk yolculuklarını hatırlattı tüccarlara. Henüz hiçbir şey görmemiş bu genç kızın yüreğindeki keşif arzusu bulaşıcıydı. Ohana gemiyle birlikte bir sonraki limana kadar yolculuk etti, sonrasında gemidekilerle vedalaşarak bu yabancı dünyayı keşfe başladı.
2. Marineford Savaşı ve Etkileri: Ohana, yolculuğunun ilk duraklarından birinde, kalabalık bir liman şehrine ulaştığında, hayatında ilk kez dünyanın ne kadar büyük ve karmaşık olduğunu hissetti. Tam da o gün, dünyanın dört bir yanına yankı yapan bir olay yaşanıyordu: Marineford Savaşı.
Şehrin meydanına kurulmuş devasa bir Den Den Mushi ekranında, binlerce insanla birlikte savaşı canlı izledi. Gökyüzünü delen saldırılar, devasa figürler, ateşin ve buzun çarpışması... Gözlerini ekrandan alamadı. Ancak sahneler ne kadar büyüleyici olsa da, kafasındaki tek düşünce şuydu:
"Ne alıp veremedikleri var da bu kadar öfkeli savaşıyorlar?"
Pek umurunda da olmamıştı açıkçası, onun için bu ölen insanlar ekrandaki karakterlerden başka bir şey değildi.
3. Zaman Atlaması Süreci: Dış dünyada hayatta kalmanın, yalnızca çeviklik ya da cesaretle değil, “para” adı verilen garip bir kağıt parçasıyla mümkün olduğunu öğrendiğinde, Ohana gerçek dünyanın kurallarını ilk kez anlamaya başladı. Bu keşfin ardından, ayakta kalabilmek için bir tüccar gemisine katılmaya karar verdi.
Doğal samimiyeti, merakı ve uyumlu tavırları sayesinde kısa sürede tayfanın gönlünü kazandı. Özellikle geminin rotacısı, Ohana’daki potansiyeli fark etti ve ona uzun bir süre boyunca rotacılık üzerine eğitim verdi. Haritaları okumayı, gökyüzünü izlemeyi, akıntılardan yelken ayarlarına kadar deniz yolculuğunun inceliklerini sabırla öğretti.
Bu süreç, Ohana için yalnızca teknik bilgi edinme süreci değildi; aynı zamanda dış dünyanın nasıl işlediğini, insanların nasıl düşündüğünü ve yaşamanın ne demek olduğunu öğrendiği bir dönüşüm dönemiydi.
Ve bu dönüşüm, kalbinde yeni bir kıvılcım yaktı: dünyayı gezmek. Tanıdığı her liman, duyduğu her dil, tattığı her yabancı yemek ona başka bir şey öğretti. Dünya, onun için artık kaçılması gereken değil, keşfedilmesi gereken bir yerdi.
Uzun bir süre tüccar gemisiyle yolculuk yaptıktan sonra Alexander ve Zale ile karşılaşıp tüccar gemisini terk etti ve birlikte yolculuk etmeye başladılar.
Motivasyon
1. Başlangıç Motivasyonu: Ohana için “korsan” ya da “denizci” gibi sıfatların anlamı, dış dünyanın gerçekleriyle tanışana kadar yoktu. O sadece köyünün sınırlarını aşmak, sürekli kaçmak zorunda kaldığı ailesinden uzaklaşmak ve kendi kararlarını verebildiği bir hayat yaşamak istiyordu. Teknolojiden uzak, doğayla iç içe yaşayan bir toplulukta doğmuş biri olarak gemiler, pusulalar ve rotalar onun için büyülü kavramlardı.
Hayatını değiştiren ilk gerçek kırılma noktası, adalarına sığınan bir tüccar gemisine kaçak olarak binip yakalanmasıydı. Ancak içtenliği ve sıcak tavırları sayesinde kısa sürede tayfanın güvenini kazandı ve onlarla birlikte ilk yolculuğuna çıktı. Bu deneyim, Ohana’ya dış dünyanın sonsuzluğu kadar karmaşasını da öğretti. Denizcilik, haritalar, mesafeler, şehirler, insanlar... Öğrenecek ne kadar çok şey olduğunu fark ettiğinde içinde tutuşan keşif arzusu onu durdurulamaz kıldı.
Kendini korsan olarak tanımlamaya başlamasıysa ideolojik değil, pratik bir tercihti. Denizcilerde aradığı özgürlüğü, keyifli kaosu ve kural tanımazlığı bulamamıştı. Korsanlık, Ohana için bir suç yolu değil, kendi yolunu çizmenin en dürüst haliydi. Ne sistemin adamı olmak, ne de bir başkasının rotasında ilerlemek istiyordu. Bu yüzden kendi rotasını çizen biri olarak, korsan olmaya karar verdi. Etkilendiği biri olmadı. Ohana'nın örnek aldığı tek şey, gökyüzüne uzanan ufuktu.
2. Nihai Motivasyon: Ohana’nın nihai arzusu, dünyayı görmek ve hiçbir yere ait olmadan, her yerde yaşayabilmek. Onun için bu yolculuk, bir intikam ya da ideoloji değil; bir “varoluş hakkı” mücadelesi. Hayatını başkalarının çizdiği sınırlarla geçirmek yerine, kendi sınırlarını sürekli yeniden tanımlamak istiyor.
Her yeni ada, her yeni kültür, her farklı insan onun için yeni bir anlam demek. Bir gün kalabalık bir şehirde dans ederken, ertesi gün ıssız bir adada yıldızları izlemek… Hayalindeki hayat budur: Durağan değil, devinim içinde.
Ohana'nın ulaşmak istediği "son", aslında sürekli devam eden bir süreçtir. Bir limana demir attığında dahi gözleri hep bir sonrakine çevrilidir. Dünya çok büyük ve o, bu büyüklüğün tamamını hissetmeden durmayı düşünmüyor.
Profil
Saldırı Kabiliyeti: E
Savunma Kabiliyeti: E★
Çabukluk: D
Varlık: E
İrade: E