Genel Bilgiler
İsim: Raijuu "Sarı Sakal" Gacko
Yaş: 30
Cinsiyet: ERKEK
Boy: 300cm
Kilo: 220
Uyruk: North Blue
Rütbe: -
Tayfa Rolü: Yardımcı Kaptan - Sakal Korsanları
Deniz: North Blue
Portre
Görünüm: Sarısakal üç metrelik, ikiyüz yirmi kiloluk aşırı kaslarıyla dikkat çeken heybetli biridir. Heybetine yakışmayacak aşırılıklar ise görünümünü tamamlar. Parmak arası terlikleri, alevli deniz şortu, palmiyeli gömleği ve kafasına taktığı kalplerle bezenmiş bandanası ile insanların heybetinden korkmasını engellerken fazlasıyla eğlenceli bir aura yayar çevresine. Onu asıl tanımlayan şahsi özelliği ise sapsarı uzun saçları, kaşları ve sakallarıdır. Önceden sakallarına çok önem vermezdi Sarısakal. Ancak Sakal Korsanları'na katıldıktan sonra sakallarının kutsal bir obje olduğunu kabul etmiştir. Bu vurdumduymaz görünümünün aksine hiç kokmaz Sarısakal. Temizdir, tertiplidir. Hayvani vücudu için kullandığı sabunlar tayfanın önemli bir gider kalemidir.
Ona Raijin'in güçlerini bahşeden meyveyi yedikten sonra bu meyveyi fazlasıyla amatörce kullanmış, doğasını anlamamıştır. Yaşadığı kontrolsüz dönüşümler, güçler sonrasında sonrasında göğüs ve kollarında kendi kendine verdiği elektrik kılcal hasarları görülebilir. Meyveyi kontrol edebilmesinden sonra bu kılcallar vücudunda bir yaradan ziyade hafif parlayan izlere dönüşmüştür.
Sarısakal'ın size vereceği izlenim nereden baktığınıza bağlıdır. Sürekli gülen otuziki dişi, eğer bir dost iseniz içinizi rahatlatır. Arkanızda üç metrelik heybetli bir 'hayvanın', sizin için ölecek birinin varlığını ve güvenini hissedersiniz. Eğer derdiniz Sarısakal veya onun dostlarıysa gülüşü hinleşir, kaşları hafifçe çatar. Denizin tuzuyla aşınmış cildindeki kırışıklıklar ortaya çıkar. Bu andan itibaren düşüneceğiniz tek şey kaçmak veya bu sinsi adamı öldürme güdüsü olur.

Kafasına geçirdiği bandanası ona annesinden hatıradır. Giydiği gömleğin mavi, pembe, sarı, turkuaz, mor gibi çeşitleri vardır. Alevli deniz şortundan her zaman bir adet yedekte tutar. Güneşli günlerde gözüne pembe bir güneş gözlüğü geçirir. Ayak bastığı adalarda bu tarz ilginç kıyafetleri toplamak konusunda oldukça ısrarcıdır.
Kişilik: Sarısakal hayatını tırnaklarıyla kazıyarak elde etmiş, korumuş ve bugünlere gelmiştir. Geçmişinde yaşadıkları, kayıpları ve savaşları onu ciddi biri yapmaktan ziyade bir sonraki zorluğu zevkle göğüs gerecek olgunluğa erişmiştir. Ne olursa olsun suratını asmaz. Birlikte yürüdüğü insanları mutlu eden, onları da bu olgunluğa zorlayan biridir. Ölmediği sürece sıkıntıları kafaya takmanın ne yararı olur ki? Gerçi Sarısakal ölümü dahi kahkahalarla karşılayabilir. İçmeyi, gülmeyi, şarkı söylemeyi sever. El şakaları ve insanları korkutan şeylere zorlamak vazgeçemediği huylarındandır. Somurtan insanların dertlerini dinleyene dek onlarla aynı ortamda bulunmaktan rahatsızlık duyar.
Özgürlüğü taviz vermeyeceği en önemli şey olabilir. Geçmişinde yaşadığı yerin kurallarını kırmış, ergenliğinde denizcilerin katı düzeninden kaçmış birinin tek sorunu da haliyle özgürlüğüne ket vuracak bir oluşumun içinde olmaktır. İnandığı yol, doğru yoldur. Marineford sonrası dahil olduğu Sakal Korsanları'nda ise bu yönü törpülense dahi varlığını sürdürür. Ancak aynı yaşta olmasına rağmen abisi gibi gördüğü Morsakal'ın idealleri ona yaşama amacı vermiştir. Onun inandığı yolu taşıyacak tıynette olmadığını bilir, bu nedenle Morsakal'ın söylediklerini emir bilir, ateşli tartışmalar yaşasa dahi bir bildiği vardır diyerek uygular.
Yaşamının bu demlerinde elinde kalan tek şey Sakal Korsanları'ndaki aile üyeleridir. Onlar için yaşar, onlar için ölür. Onlar için savaşır, onlar için öldürür. Herhangi birine veya ideallerine gelecek zarar Sarısakal'ı, eskiden bilindiği haline, Sarı Şeytan'a dönüştürür. Eğlenerek savaşır, tüm gücünü ve hiddeti savaş alanına yaydığı kahkahalarla gösterir. Sarhoş olup kendini kaybettiğinde, girdiği sokak kavgalarında bayıldığında hep onu kaldıran, iyileştiren insanların olması arkadaşlık ve aile kavramlarını onun için bir hayli önemli kılmıştır. Arkadaşlarına söver, sayar, hakaret eder, en zayıf yönleriyle dalga geçer, yeri gelir döver! Günün sonunda ise eğer arkadaşının ihtiyacı olan kendi canı ise kalbini sökmekten çekinmeyecektir Sarısakal.
Geçmiş:
Motivasyon:
Profil
Saldırı Kabiliyeti: D★ (*Rol kaynaklı üstün stat.)
Savunma Kabiliyeti: E
Çabukluk: E
Varlık: E
İrade: E
İsim: Raijuu "Sarı Sakal" Gacko
Yaş: 30
Cinsiyet: ERKEK
Boy: 300cm
Kilo: 220
Uyruk: North Blue
Rütbe: -
Tayfa Rolü: Yardımcı Kaptan - Sakal Korsanları
Deniz: North Blue
Portre
Görünüm: Sarısakal üç metrelik, ikiyüz yirmi kiloluk aşırı kaslarıyla dikkat çeken heybetli biridir. Heybetine yakışmayacak aşırılıklar ise görünümünü tamamlar. Parmak arası terlikleri, alevli deniz şortu, palmiyeli gömleği ve kafasına taktığı kalplerle bezenmiş bandanası ile insanların heybetinden korkmasını engellerken fazlasıyla eğlenceli bir aura yayar çevresine. Onu asıl tanımlayan şahsi özelliği ise sapsarı uzun saçları, kaşları ve sakallarıdır. Önceden sakallarına çok önem vermezdi Sarısakal. Ancak Sakal Korsanları'na katıldıktan sonra sakallarının kutsal bir obje olduğunu kabul etmiştir. Bu vurdumduymaz görünümünün aksine hiç kokmaz Sarısakal. Temizdir, tertiplidir. Hayvani vücudu için kullandığı sabunlar tayfanın önemli bir gider kalemidir.
Ona Raijin'in güçlerini bahşeden meyveyi yedikten sonra bu meyveyi fazlasıyla amatörce kullanmış, doğasını anlamamıştır. Yaşadığı kontrolsüz dönüşümler, güçler sonrasında sonrasında göğüs ve kollarında kendi kendine verdiği elektrik kılcal hasarları görülebilir. Meyveyi kontrol edebilmesinden sonra bu kılcallar vücudunda bir yaradan ziyade hafif parlayan izlere dönüşmüştür.
Sarısakal'ın size vereceği izlenim nereden baktığınıza bağlıdır. Sürekli gülen otuziki dişi, eğer bir dost iseniz içinizi rahatlatır. Arkanızda üç metrelik heybetli bir 'hayvanın', sizin için ölecek birinin varlığını ve güvenini hissedersiniz. Eğer derdiniz Sarısakal veya onun dostlarıysa gülüşü hinleşir, kaşları hafifçe çatar. Denizin tuzuyla aşınmış cildindeki kırışıklıklar ortaya çıkar. Bu andan itibaren düşüneceğiniz tek şey kaçmak veya bu sinsi adamı öldürme güdüsü olur.
► Show Spoiler

Kafasına geçirdiği bandanası ona annesinden hatıradır. Giydiği gömleğin mavi, pembe, sarı, turkuaz, mor gibi çeşitleri vardır. Alevli deniz şortundan her zaman bir adet yedekte tutar. Güneşli günlerde gözüne pembe bir güneş gözlüğü geçirir. Ayak bastığı adalarda bu tarz ilginç kıyafetleri toplamak konusunda oldukça ısrarcıdır.
Kişilik: Sarısakal hayatını tırnaklarıyla kazıyarak elde etmiş, korumuş ve bugünlere gelmiştir. Geçmişinde yaşadıkları, kayıpları ve savaşları onu ciddi biri yapmaktan ziyade bir sonraki zorluğu zevkle göğüs gerecek olgunluğa erişmiştir. Ne olursa olsun suratını asmaz. Birlikte yürüdüğü insanları mutlu eden, onları da bu olgunluğa zorlayan biridir. Ölmediği sürece sıkıntıları kafaya takmanın ne yararı olur ki? Gerçi Sarısakal ölümü dahi kahkahalarla karşılayabilir. İçmeyi, gülmeyi, şarkı söylemeyi sever. El şakaları ve insanları korkutan şeylere zorlamak vazgeçemediği huylarındandır. Somurtan insanların dertlerini dinleyene dek onlarla aynı ortamda bulunmaktan rahatsızlık duyar.
Özgürlüğü taviz vermeyeceği en önemli şey olabilir. Geçmişinde yaşadığı yerin kurallarını kırmış, ergenliğinde denizcilerin katı düzeninden kaçmış birinin tek sorunu da haliyle özgürlüğüne ket vuracak bir oluşumun içinde olmaktır. İnandığı yol, doğru yoldur. Marineford sonrası dahil olduğu Sakal Korsanları'nda ise bu yönü törpülense dahi varlığını sürdürür. Ancak aynı yaşta olmasına rağmen abisi gibi gördüğü Morsakal'ın idealleri ona yaşama amacı vermiştir. Onun inandığı yolu taşıyacak tıynette olmadığını bilir, bu nedenle Morsakal'ın söylediklerini emir bilir, ateşli tartışmalar yaşasa dahi bir bildiği vardır diyerek uygular.
Yaşamının bu demlerinde elinde kalan tek şey Sakal Korsanları'ndaki aile üyeleridir. Onlar için yaşar, onlar için ölür. Onlar için savaşır, onlar için öldürür. Herhangi birine veya ideallerine gelecek zarar Sarısakal'ı, eskiden bilindiği haline, Sarı Şeytan'a dönüştürür. Eğlenerek savaşır, tüm gücünü ve hiddeti savaş alanına yaydığı kahkahalarla gösterir. Sarhoş olup kendini kaybettiğinde, girdiği sokak kavgalarında bayıldığında hep onu kaldıran, iyileştiren insanların olması arkadaşlık ve aile kavramlarını onun için bir hayli önemli kılmıştır. Arkadaşlarına söver, sayar, hakaret eder, en zayıf yönleriyle dalga geçer, yeri gelir döver! Günün sonunda ise eğer arkadaşının ihtiyacı olan kendi canı ise kalbini sökmekten çekinmeyecektir Sarısakal.
Geçmiş:
1. Köken ve Çocukluk Dönemi

Varna Krallığının hüküm sürdüğü adalardan birinde, otuz yıl önce dünyaya geldi. Babası dünyanın bilmemne bölgesinde bilmemne gemisinde görev almış bir denizciydi. Hamile karısını bırakarak çıktığı görevden sadece bir kere geri döndü. Gacko’nun annesi Morlek'in öldüğü sene. Morlek, Gacko henüz yedi yaşındayken bulundukları kasabayı vuran bir sel felaketinde hayatını kaybetti. Ondan geriye kalan tek şey, kafasına taktığı kalplerle işlenmiş bandanasıydı. Bu afetten sonra Gacko yaşadığı adada bir başına kaldı. Çevre komşuları kendi evlerini inşa ederken onlara yardım etti, onlarla yaşadı. Halkın sefaletine bir çözüm bulamıyordu ufak çocuk. Kendi boğazları için ayırdıkları lokmaları Gacko ile paylaşan insanlara yardım etmesi gerekiyordu. Gacko artık bir çocuk olamazdı.
Onun eğlenceli karakteri daha bu yaşlardan kendini göstermeye başlamıştı. Komşularının çocukları arasında oldukça popülerdi. Onlarla birlikte kurduğu ufak çetesi herkese olabildiğince yardım ediyor, taşıma işlerini yapıyor, gerekirse bahçelerini ekip evlerini inşaa edecek ahşapları taşıyor, kesiyorlardı. İnsanların çocuklar eğlensin diye onlara verdikleri görevler bir süre sonra gerçekten usta işi sonuçlar vermeye başlamıştı. Yine yetmedi. Kimse yeterince doymuyor, hayata bağlanamıyordu. Burası insanların kaderine terkedilmiş bir adaydı. Bu karanlık günlerde Sarısakal'ın babasının adaya döneceği haberi ulaştı. Bu çoğu insan için kurtuluş anlamına geliyordu. Dünya hükümeti bu adayı farketmiş, kötü talihlerinden kurtarmak için harekete geçmiş demekti. Ancak öyle olmadı. Fakir halk limanda Sarısakal'ın babasının komuta ettiği gemiyi heyecanlı gözlerle izlemişti. Gemiden sadece iki kişi inmişti. Sarısakal'ın babası ve ayyaş amcası. Sarısakal'ı büyütme görevi ayyaş amcaya verilirken tüm ada halkının umutları, limandan çekip giden gemiyle birlikte son bulmuştu. O amcayı sonradan gören de arayan da olmadı zaten. Sarısakal için de artık ne bir baba vardı ne de bir amca.
Hükümet tarafından gözardı edilen bu ada sonraları bir çok farklı geminin uğrak noktası oldu. Ada yaralarını sararken korsanlar, denizciler bu adayı ikmal noktası olarak kullanmaya başladı. Ada halkı ticari faaliyetlerini buna göre dizayn etti. Farklı adalardan aldıkları malzemeleri burada sattı. Hanlar, meyhaneler, oteller, genelevler açıldı. Ada halkı geceleri bu karmaşanın uzağında yerleşim yerinde huzurla yaşarken, sabahları kıyı şeridindeki ticari merkezde korsanların ve denizcilerin pisliği üzerinden para kazanıyordu.
Sarısakal da bu ortamda çok temiz kalamadı. Kurduğu çete ile birlikte korsanları dolandırıyor, onlar adada zevkli geceler geçirirken gemilerinden aşırabildiği her şeyi aşırıyordu. Adaya ayak basan bir sirk çalışanından onlarca şey öğrendiler. Haylazlıklar, bul karayı al parayı gibi tamamen kasaya çalışan oyunlar... Elde ettiği tüm ganimeti ada halkının ihtiyaç sahiplerine veriyor, bu işi artık zevk için yapıyordu. Zamanla halk ve adaya sürekli gelen kişiler arasında 'Sarı Hergele' olarak anılmaya başladı. Herkes onun ne yaptığını biliyordu. Korsanlar da denizciler de. Ancak Gacko yakalaması zor biriydi. Yakalandığında ise onu enseleyenlere derdini gayet iyi açıklardı. Kalbi temizdi Sarısakal'ın. Üzerine eğlenceli karakteri, hırboluğu, haylazlığı eklenince insanlar 'Tamam lan git hadi.' diyip geçiyordu yaptıklarına. Kimse bilmiyordu ki, belki de bu adanın sonunu getirecek olan çeteyi elleriyle besliyorlardı.
Sarısakal, o zamanki adıyla Gacko, kurduğu çetede hayatını adayacağı dört dost edindi. Yedi yaşına rağmen sakallardan kurtulamayan Kenta, selde korktuğu için dili tutulan tek iletişim metodu 'HIIIĞ' olan Gorou,yaşına göre küçük olan ve asla büyümeyen Pochi!

► Show Spoiler

Varna Krallığının hüküm sürdüğü adalardan birinde, otuz yıl önce dünyaya geldi. Babası dünyanın bilmemne bölgesinde bilmemne gemisinde görev almış bir denizciydi. Hamile karısını bırakarak çıktığı görevden sadece bir kere geri döndü. Gacko’nun annesi Morlek'in öldüğü sene. Morlek, Gacko henüz yedi yaşındayken bulundukları kasabayı vuran bir sel felaketinde hayatını kaybetti. Ondan geriye kalan tek şey, kafasına taktığı kalplerle işlenmiş bandanasıydı. Bu afetten sonra Gacko yaşadığı adada bir başına kaldı. Çevre komşuları kendi evlerini inşa ederken onlara yardım etti, onlarla yaşadı. Halkın sefaletine bir çözüm bulamıyordu ufak çocuk. Kendi boğazları için ayırdıkları lokmaları Gacko ile paylaşan insanlara yardım etmesi gerekiyordu. Gacko artık bir çocuk olamazdı.
Onun eğlenceli karakteri daha bu yaşlardan kendini göstermeye başlamıştı. Komşularının çocukları arasında oldukça popülerdi. Onlarla birlikte kurduğu ufak çetesi herkese olabildiğince yardım ediyor, taşıma işlerini yapıyor, gerekirse bahçelerini ekip evlerini inşaa edecek ahşapları taşıyor, kesiyorlardı. İnsanların çocuklar eğlensin diye onlara verdikleri görevler bir süre sonra gerçekten usta işi sonuçlar vermeye başlamıştı. Yine yetmedi. Kimse yeterince doymuyor, hayata bağlanamıyordu. Burası insanların kaderine terkedilmiş bir adaydı. Bu karanlık günlerde Sarısakal'ın babasının adaya döneceği haberi ulaştı. Bu çoğu insan için kurtuluş anlamına geliyordu. Dünya hükümeti bu adayı farketmiş, kötü talihlerinden kurtarmak için harekete geçmiş demekti. Ancak öyle olmadı. Fakir halk limanda Sarısakal'ın babasının komuta ettiği gemiyi heyecanlı gözlerle izlemişti. Gemiden sadece iki kişi inmişti. Sarısakal'ın babası ve ayyaş amcası. Sarısakal'ı büyütme görevi ayyaş amcaya verilirken tüm ada halkının umutları, limandan çekip giden gemiyle birlikte son bulmuştu. O amcayı sonradan gören de arayan da olmadı zaten. Sarısakal için de artık ne bir baba vardı ne de bir amca.
Hükümet tarafından gözardı edilen bu ada sonraları bir çok farklı geminin uğrak noktası oldu. Ada yaralarını sararken korsanlar, denizciler bu adayı ikmal noktası olarak kullanmaya başladı. Ada halkı ticari faaliyetlerini buna göre dizayn etti. Farklı adalardan aldıkları malzemeleri burada sattı. Hanlar, meyhaneler, oteller, genelevler açıldı. Ada halkı geceleri bu karmaşanın uzağında yerleşim yerinde huzurla yaşarken, sabahları kıyı şeridindeki ticari merkezde korsanların ve denizcilerin pisliği üzerinden para kazanıyordu.
Sarısakal da bu ortamda çok temiz kalamadı. Kurduğu çete ile birlikte korsanları dolandırıyor, onlar adada zevkli geceler geçirirken gemilerinden aşırabildiği her şeyi aşırıyordu. Adaya ayak basan bir sirk çalışanından onlarca şey öğrendiler. Haylazlıklar, bul karayı al parayı gibi tamamen kasaya çalışan oyunlar... Elde ettiği tüm ganimeti ada halkının ihtiyaç sahiplerine veriyor, bu işi artık zevk için yapıyordu. Zamanla halk ve adaya sürekli gelen kişiler arasında 'Sarı Hergele' olarak anılmaya başladı. Herkes onun ne yaptığını biliyordu. Korsanlar da denizciler de. Ancak Gacko yakalaması zor biriydi. Yakalandığında ise onu enseleyenlere derdini gayet iyi açıklardı. Kalbi temizdi Sarısakal'ın. Üzerine eğlenceli karakteri, hırboluğu, haylazlığı eklenince insanlar 'Tamam lan git hadi.' diyip geçiyordu yaptıklarına. Kimse bilmiyordu ki, belki de bu adanın sonunu getirecek olan çeteyi elleriyle besliyorlardı.
Sarısakal, o zamanki adıyla Gacko, kurduğu çetede hayatını adayacağı dört dost edindi. Yedi yaşına rağmen sakallardan kurtulamayan Kenta, selde korktuğu için dili tutulan tek iletişim metodu 'HIIIĞ' olan Gorou,yaşına göre küçük olan ve asla büyümeyen Pochi!

2. Gençlik Dönemi

SARHOŞLUĞA SIKIŞMIŞ KADER
O zamanlarki adıyla Gacko on yedi yaşındayken adanın görünümü tamamen değişmişti. Artık sahille bütünleşen bir adanın eteklerinde gri taşlardan örülmüş bir denizci karargahı yükseliyordu. Kıyı şeridi ise eski pisliğini barındırıyordu. Hanlar, meyhaneler, balık kokan pazarlar ve onlarca yaşam alanı. Bu köhne yer gündüzleri denizcilerin emir subaylarının denetimine giriyor, akşamları da korsanların rezaletiyle çalkalanıyordu. Kurulan karargah Gacko’ya fazlaca garip geliyordu. Ne gelen giden olurdu ne de adadaki korsan faaliyetlerine seslerini çıkarırdı. Karargahın başında Komutan Vins adında korku duyulan biri olduğu söylense de kimse onu görmemişti. Ada halkı bu nedenle kendi adaletini kendi sağlama konusunda başarılıydı. Gacko bile kendi çetesiyle beraber buna destek oluyordu. Kendisi hırsızlık ve dolandırma faaliyetlerini yürütse de sonuçta o fakirleri besliyordu. Kendi zenginliği için çalan her hırsızın ensesinde bitiyor, halka zulmeden kendini bilmez korsanların ümüğünü sıkıyordu. Ne tam bir adam olmuştu anlayacağınız, ne de düzenin bir parçası. Bir gözle halkı, bir gözle korsanları izleyen bu düzenin arasında, Gacko ve çetesi hem halktan yana hem düzenin karşısındaydı. Her zamanki gibi.
Ama roller biraz değişmişti.
Bu düzenin en önemli eleman Kenta idi. Ona artık ‘Varil Kenta’ diyorlardı. Kıyı şeridinde büyük bir han işletiyordu artık Kenta. Odaları hep dolu olur, meyhanesi sabah akşam açık olurdu. Çete buradan ekmek yer, topladıkları bilgilerle operasyonlarını düzenlerdi. Kenta diğer üyeler uyurken her sabah varil varil içkileri taşımak zorunda kaldığı için varil ismi yapışmıştı artık ona. ‘HIIĞ’ Gorou artık bir deve dönmüştü. Sallanan yağları, yağların ardına saklanan kasları ile adeta bir ölüm emriydi. Pochi ise Pochi’ydi işte. Ne boyu büyümüştü ne zihni. Hala bir çocuk gibiydi. Ne yaptıysa boyu uzamamıştı. Ama içindeki enerji başka bir alemdeydi. Parlak nesneler ilgisini çeker, para için kırk takla atardı! O bile ihtiyaç sahipleri söz konusu olduğunda elindekinin çeyreğini verecek kadar onur sahibiydi. Çete için zaman zaman bir maskot, yeri geldiğinde ise küçücük deliklerden girebilecek bir maymuncuktu.
Gacko ve arkadaşları sabah hancı, adaletin koruyucusu geceleri ise azılı suçlulardı artık.
Raijin’in Uyanamayışı
Geçen seneler, olaylı günler Gacko yirmi yaşına geldiğinde değişecekti. Takvimde seçtikleri rastgele bir günü Gacko’nun doğum günü olarak belirlemişti Kenta. O gün hanı kapattı ve adanın, terkedilmiş bölgelerinde terk edilmiş bir kuleye içkileri, enfes yiyecekleri taşıdı. Gorou gece pazarından arakladığı müzik kutusunu getirmişti. Pochi ise bütün gün tüm sürprizi bozacak şekilde bağırıyordu. “Züprizim var sana ehahaha!”
Bütün gece krallar, tanrılar gibi içtiler. Etin en dolgununu, balığın en tazesini yediler. Sıkıldıkça güreştiler, kulenin yıkıntılarını kaldırıp aşağı fırlattılar. Kenta getirttiği havaifişekleri gökyüzüne saldı. Sarhoşken gökteki patlamalar ayrı bir güzel geliyordu. Pochi vücudundaki su oranında daha fazla içmesine rağmen duvarlara tırmanıp havaifişeklerin parıltılarını yakalayabileceğini hayal ediyor ve daha kötüsü, bunu deniyordu! Gacko hayatında ilk kez doğumgününü kutluyordu. Sadece sevdiği ve orada bulunmasını istediği insanlarla çevriliydi. Tanrının planları ise bu anı biraz daha şenlendirmek, unutulmaz kılmaktı. Yürümekten aciz Pochi bir sağa adım attı bir sola. Yürüyemeyeceğini anlayınca yuvarlanarak kuledeki bir kasanın içine uzandı. Eline mor, hiç de güzel durmayan bir meyveyi aldı. Tekrar sağa sola bir adım. Olmayınca tekrar yuvarlandı. Sarhoş Gacko ve arkadaşları Pochi’yi izliyor, her hareketinde kahkahalar patlatıyordu. Pochi ise hiç bozuntuya vermedi. Gacko’nun mavi ceketini kavradı, kendisini yukarıya çekti. O cüce devin sahip olduğu gücü hiç anlamamıştı Gacko. Pochi tek ayağını Gacko’nın alt çenesine taktı, sağ eliyle üst çenesini iterek ağzını açabildi. “Doğum günü pastan!” Elindeki meyveyi o kadar büyük bir güçle itti ki, Gacko’nun yemek borusu o günden sonra eski haline hiç dönmedi! “Kusarsan” dedi Pochi, “Geri tıkarım!” Karşı çıkamamıştı Gacko. Yediği en iğrenç şeydi bu!
Bu geceden sonra ayılmaları iki gün sürmüştü. İkinci günün şafağında yağan yağmur olmasa belki birkaç gün daha uyuyabilirlerdi. Sadece yağmur değildi Gacko’yu uyandıran. Gözlerini açtığında sağ eline baktı. Eli kızıl renge dönmüş, pençeleri belirmişti! O anda kesici bir alet bulsa kolunu kesip atabilirdi Gacko. Bağırış çağırışlarla herkesi uyandırdıktan sonra elini incelediler. Kimse bu kısmi dönüşüme anlam veremiyordu. Gacko sinirle Pochi’yi tekmelerken kendini normalden daha kuvvetli hissetmişti. Ona her ne yedirdiyse, bu kolun sorumlusu da oydu! Kalan bozulmaya yüz tutmuş etleri, kalan suyu içtikten sonra kendi kontrolünü tekrar kazanmıştı Gacko. Eli ise normale dönmüştü. Hepsi bunu sarhoşluktan dolayı gördükleri bir hayal olarak geçiştirdi.
Gacko’nun günahını öğrenmesi uzun sürmüştü. Yüzyıllık sarhoşluklarından haftalar sonra tekrar bir uzvunun değiştiğine şahitlik ettiğinde adadaki yerel doktoru ziyaret etmekten başka bir şansı yoktu. Krate için doktor demek güçtü aslında. Gacko’nun yaşadığı sel felaketinden sağ çıkan bir çıkıkçıydı sadece. Krate’ye uzuvlarının yaşadığı değişimleri anlattığında ilk başta ciddiye almadı. “Yine her ne içtiyseniz satana gidin sorun!” diye paylamıştı hatta Gacko’yu. Gacko onu fazlasıyla seviyor ve saygı duyuyordu. Zira sel felaketinde Gacko nasıl küçük bedeniyle her işe koşturduysa, Krate’de her muhtacın yanında bitmişti. "Sadece içmedim." dedi Gacko çekinerek. "Mor, tadı iğrenç, şekli değişik bir şey yedim!" Cümlesi bittiği anda hayatında yediği en sert tokatı yemişti Gacko. Krate’nin yerinden fırlayan gözleri, sinirden kırmızıya dönen teni ise yaşadığı en korkunç anlardan birini resmediyordu. “Şeytanın dölü!” Gacko henüz ne olduğunu anlamadan birbiri ardına takip eden küfürler sır perdesinin aralanmasıyla son buldu. “Sen... NE YEDİN BİLİYOR MUSUN?! O BİR ŞEYTAN MEYVESİ! SIRADAN BİR MEYVE DEĞİL!” Krate sözlerinin bitmesiyle birlikte Gacko’yu sürükleyerek yaşadığı evin penceresine yapıştırdı. "Artık sen... bu dünyanın başka bir parçasısın. Denize dokunma. Dokunursan... boğulursun." Ağzını açmaya, bir şeyler söylemeye çalıştı Gacko.
*ŞLAK!*
Söylenmek, itiraz etmek, yakınmak için artık çok geçti.
Komutan Vins’in Yâdigarı
Ne olduğunu bilmediği meyveyi yemesinin üzerinden dört sene geçmişti. Meyveyi yedikten sonra Gacko farklı sebeplere bağlasa da Gacko'nun vücudu aşırı bir değişim göstermişti. Boyut olarak büyümüş, kasları aşırı şekillenmiş ve beklenenden daha büyük bir heybete sahip olmuştu. Bunun tek nedeni meyve midir bilinmez, zira Gacko yirmi yaşından sonra Varna Krallığı'na bağlı bu adada adeta kendi hükümranlığını kurmuştu. Kenta'nın hanı adanın en uğrak yeriydi. Gacko ve çetesi gençleri toparlayarak adadaki esnafların tüm sorunlarını çözüyor, onlara iş kapısı yaratıyordu. Adanın iç kesimleri bu sebeple kendisini biraz daha toparlamış, sefaletten kısmen kurtulmuştu. Ancak Gacko durmuyordu. Kurduğu yemekhaneler, diğer adalardan getirttiği tıbbi malzemelerle adeta insanlara can suyu olmuştu. Ailesi gibi gördüğü ada halkı sefaletten kurtuldukça daha büyük bir özgüvenle doluyordu Gacko. Hatta o yaşında emeklilik hayalleri daha kurmuştu. Tıkır tıkır işleyen bir sistemleri vardı, bunu bozanları defedecek kadar güçlüydüler. Ada hala her gün onlarca korsanın durağı olsa da artık taşınlıklar yaşanmıyor, Gacko ve kurduğu düzenin söylentileri asayişi sağlıyordu. Denizciler? Hala kendi karargahlarındalardı. Seneler geçmesine rağmen düzenli aldıkları erzak tedariği dışığında sesleri çıkmıyordu. Ara ara teftişe gelen, volta atan denizcileri ise hoş görüyordu Gacko. Sonuçta bir sıkıntı çıkarmıyorlardı, Komutan Vins'in varlığı üzerine çıkan söylentiler ise korsanların daha da temkinli davranmasına neden oluyordu. Ada, hiç olmadığı kadar huzur doluydu anlayacağınız.
Ancak Gacko iyilikle bezenmiş birisi değildi. Halkın işine yarayabilecek her şeyi yine halka bağışlıyordu evet, ilgisini çeken bazı 'nadide' parçaları ise el altı etmekten çekinmiyordu. Hatta seneler önce Komutan Vins'e özel olarak yapılmış bir silahı kargo gemisi daha limana yanaşmadan çalmıştı. Profesyonel bir denizcinin elinden çıktığı belli olan mükemmel bir dev çekiç. Bunu göze sokmadan evinde sakladı çünkü denizcilerle sorun yaşamak istemediği konusunda Kenta onu ikna etmişti. Fakat seneler sonra yeni bir söylenti ulaşmıştı Kenta'nın kulağına. Onun dahi kulaklarını tıkamayacağı, gerçek zenginliğe ulaştıracak nadide bir hazineydi bu söylenti. Söylenirdi ki, Komutan Vins North Blue'nun en büyük krallıklarından birinin varisiydi. Babasının ölümü sonrası altın bir tac sembolik olarak onun ellerine geçecekti. Denizciler bu yüzden fazlasıyla hareketliydi. Liman güvenliği ilk kez denizciler tarafından sağlanıyor, teftişler hiç olmadığı kadar artıyordu. Fakat Gacko salak değildi. Kendisinin ve çetesinin kurduğu düzenin denizciler tarafından bilindiğinden emindi. Adaya gelen her teslimatı duyduklarını, istedikleri şeyleri çaldıklarının farkında olmalılardı. Bu yüzden tüm çete üyeleri gözlerini dört açmıştı. Görüneni değil, görünmeyeni ve gizleneni arıyordu gözleri. Kenta günler sonra bir gece hanın alt katında çeteyi toplayıp sır perdesini aralamıştı.
"Sabaha karşı geldiler." dedi Kenta. Sandalyenin sırtlığına yaslanmış, uzun bıyıklarını sıvazlıyordu hafifçe. "Üç kişiler. Yemek bile yemediler. Tek istedikleri su oldu, kendi sefer taslarında getirdikleri yemeklerle geçirdiler tüm günü." Pochi bir kenarda öğlen yapılan yahniden artan kemik parçasını emikliyordu. Gorou'nun bir fikri varsa dahi hıığğ demekten fazlasını sunamıyordu. "Kimmiş bu herifler?" diye merakla sordu Gacko. "Adlarını söylemediler. Bir üniformaları yok ama hepsi kayış gibi giyinmiş. Hükümete bağlı oldukları belli. Her şey normal dersin gördüğünde ama davranışları öyle değil. Gözleri başka şey arıyor gibi. Hanım garsona göz ucuyla bile bakmadılar. Korsan gibi değil, denizci gibi de değil." Hanım garson. Raizel. Gacko'nun ilk büyük aşkı. Kaç kere reddetmişti onu hatırlamıyordu Gacko. Gerçekten de, bundan nefret etse de, insanın baktıkça bakasını getirecek bir fiziğe ve görünüme sahipti. "Örtülerle sarılmış bir sandık çıkardılar hızlıca. Kimsenin görmediğinden emin olmak istediler ancak farklı bir müşterinin ödemesini alırken gözüme çarptı." Kenta'nın gözüne çarpmazdı. Arkası dönük dahi olsa hanında olan biten her şeyi bilir, konuşulan en ufak bir fısıltıyı dahi duyardı. Kenta parmağını kaldırarak konuşmaya devam etti. "Bir gecelik oda rezerve ettiler. Üç adam. Bir gece. Bir oda. Normalde gülüp geçeriz ama bu öyle değil Gacko. Bu adamların sabah karargaha gideceğine canımla bahse girerim." Gacko bu yaşına dek Kenta'nın dediği her şeyi dinlemişti. Herkes 'baş' olarak onu tanırken, aslında tüm bu düzeni koruyan ve yürüten Kenta'nın zekası ve kurnazlığıydı. Büyükçe sırıttı Gacko. "Karaciğer planı mı?" Kenta'nın suratında koca bir gülümseme oldu. Pochi ne olduğunu anlamamış, vıcık vıcık seslerle kemiği emmeye devam ediyordu. Ama o bile paranın kokusunu almıştı, gözleri altın renginde parlıyordu. Gacko ona baktı ve sadece gülümsemesini büyüttü. Pochi anlamıştı.
"HAZİNE!"
Gecenin kör vaktinde Gacko ve Gorou hanın yan sokağında hazırlanıyordu. Gacko kaslı kollarıyla üzerindeki gömleği yırttı, suratına genişçe bir çamuru sürdü. Gorou çılgın yağlarıyla yerde yuvarlanıyordu. İzlenim fazlasıyla önemliydi. "Unutma Gorou" dedi Gacko, "Karaciğerime vuracaksın ki gerçekçi dursun!"
Kenta handa hazır bekliyordu. Pochi han kapısının yanına çökmüş olmalıydı, bir peluş ayıdan farksızdı. Eksik hiç bir şey yoktu artık. "Vur." dedi Gacko. Gorou hala tedirgindi, onun ayı kuvvetinin Gacko'ya zarar vermesinden korkuyordu. Haklıydı da. "VUR ULAN!" Gacko onu irrite edecek bir ses tonuyla bağırdı. Gorou o kadar sinirlenmişti sağ elini yumruk yaparak Gacko'nun karaciğerine, hayatındaki en güçlü darbeyi indirdi! Ağzından bir avuç kan fışkırdı önce Gacko'nun, ardından o koca vücut bir tüy parçası gibi hanın önüne doğru uçtu! Gorou durmuyordu, uçan Gacko'nun peşinden fırlayarak yerde onu tekmelemeye çalışmaya devam etti. Çok fazla güreşirlerdi. Gacko genelde yenilen taraf olurdu, çünkü bu adam gerçekten fazla kuvvetliydi! Gacko? O da boş değildi elbette. Tekmesini yakaladığı Gorou'yu hışımla yere yapıştırdı; koca, yağlı adamın üstüne çıkarak bir yumruk da o indirdi. Gorou tekrar döndü, yuvarlandı. Gacko'yu altına alarak iki elini havada birleştirdi ve büyükçe darbelerini sarı suratına indirmeye başladı! Planın önemli sıkıntılarından biri Gorou'yu durması gerektiği yerde durdurabilmekti aslında.
Çıplak tene inen darbelerin şlak sesleri, iki devin haykırışları çevrede çalışan, oturan herkesi sokağa dökmüştü. Gece lambalarla aydınlandı. Kenta zaten bunu bekliyordu. Tüm senaryo hazır olduğunda bıyıklarının ardından hayırdı. "DURDURUN ŞUNLARI! BİRBİRLERİNİ ÖLDÜRECEKLER!" Gorou yüksek seslere daha da irrite oldu, onu sinirlendirmek için bağrınmak yeterliydi aslında. Kenta'nın bağırışları sokaktaki çığlıkları, tezahüratları da başlattı. Bu artık iki devin birebir dövüşü gibi duyulmuyordu. Adanın gördüğü en büyük savaştı! Kimsede bu iki devi durduracak taşşak da yoktu.
Kenta handan içeriye doğru koşarken zemine mıhlanmış sırtına tekmeler inen Gacko, Pochi ile göz göze geldi. Ufak bir göz kırpışıyla birlikte Pochi pıt pıt adımlarıyla hanın arka tarafına yöneldi. Gacko için seneler geçen saniyeler sonrasında Kenta üç kişiyi çekiştirerek hanın dışına çıkarmıştı. Bahsettiği, üniformalı olmayan ama üniformalı gibi duran üç adam. "Müdahale etsenize, normal insan gibi izleyecek misiniz?" Kenta taktiksel konuşuyordu. Tüm odağı bu üçlünün üzerine çekmişti. Daha fazla göze batmamak için olaya müdahil olmaları gerekiyordu. Yerse. Bu sırada ise Pochi hedefe, hazinenin saklandığı o odaya ulaşmış olmalıydı.
Gorou kendisinden beklenmeyecek bir güçle Gacko'yu havaya kaldırdı ve bu üçlünün üzerine doğru fırlattı!
Çılgın dövüşlerinin üzerinden saatler geçmişti. Pochi hariç tüm çete Gacko'nun yirminci yaşını kutladıkları kulede toplanmıştı. Gacko çıkık çenesini yerine oturtmuştu. Ağzı yüzü kan içinde olsa da başardıklarını hissediyordu. Gorou ise o kadar darbeye rağmen pürüzsüz cildini koruyordu. Pochi? Pochi ise ortalıkta yoktu saatlerdir. Onun hakkında bilinmesi gereken şey, yaşına rağmen hala çocuk olmasıydı. Bahsedilen sandığı çalabildiğini biliyorlardı. Zira kavga sonrası çete kuleye çekilirken denizciler çoktan şehri talan etmeye başlamıştı. O hala parlak şeylerin peşinde koşan bir çocuktu. Saatler geçtikçe çete, Pochi'nin sandıkla beraber kaçtığına, sandığı kendisine saklayacağına inanmaya başlamıştı. Güneş kendini gösterdiğinde ise herkesi rahatlatan o 'pıt pıt' adımlar kulenin içnide yankılandı. "Amınakoyim." dedi tiz sesiyle. "Anahtarlıymış ya la bu." Pochi'nin hüzünlü suratı çetenin yüzünü tekrar güldürmüştü. Yanılmamışlardı. Pochi hazineyle kaçmaya çalışmış, kilidi açamayınca buluşma yerine geri dönmüştü. Gacko oturduğu yerden ayaklandı ve küçük dostu Pochi'nin sırtına geçirdiği altın kaplama sandığı alarak kaslı kolları sayesinde kırıp açtı.
Kulenin yıkık en üst katını derin bir sessizlik kapladı. Gacko 5-6 saniye kilitlendi. Kenta ve Gorou yavaşça yanına geldi. Pochi ise "Hazine! Hazine!" diye zıplayarak Gacko'nun omzuna tırmanmıştı. Altın Den Den Mushi. Gördükleri şeyin ne olduğunu biliyorlardı. Çıkıkçı Krate'nin çocukluklarında anlattığı hikayeler. Bu bir galibiyet miydi? Başarılı bir soygun muydu?
Gorou hiç olmadığı kadar hiddetli 'HIIIĞ'lıyordu. Pochi kulenin yıkılmayan duvarlarında yürüyor hala hazine diye bağırıyordu. Neler olduğunun farkında değildi. Gacko ve Kenta'nın talihsiz bakışları ise bir süre sonra birbirini buldu. "Tahliye." diyebildi sadece Kenta. Tahliye. Ada halkı, çocuklar, yaşlılar. Adanın günahını düşünüyordu Gacko. Hükümetin kendi kendine yeten bu adayla derdi neydi? Başını salladı. Tahliye. Limanda her zaman 4-5 gemi yatardı. Korsan veya denizci. Ticari veya hırsız. Hep gemi olurdu. Altın kaplama sandığı bir kenara fırlattıktan sonra elindeki altın den den mushi'yi dünyadaki en değerli, en narin varlık gibi ellerinde tutarak koşmaya başladı. Kenta, Gorou da onun peşine takıldı.
Ticari bölgelerin denizcilerle kaynadığını biliyorlardı. Yarattıkları karmaşa sonrası karargaha iletilmesi gereken bu sandığın çalınması büyük bir karmaşayı, bu karmaşa da karargahtan çıkan büyük bir taburu limana indirmişti. Dertleri burası değildi. Ticari bölgeler zaten limana yakındı. Hepsi adanın iç kısımlarındaki yerleşim yerlerine koştu. Gorou ve Kenta tüm sokakları ayağa kaldırırken Gacko daha izbe yerlerde, yalnız yaşamayı seçen yaşlıların peşine düşmüştü. Halk içinde Gacko'nun sözü geçmez, sözü dinlenirdi. Ona karşı duyulan güvenin büyüklüğünü tarif etmek çok güçtü. Buna rağmen hepsi bunu bir oyun olarak görmüştü başta. Gacko sarhoştu, Gacko haylazdı. Onları evlerinden çıkarıp, evlerini soyup, çaldıklarıyla bir dağ yapıp üstünde onları selamlayabilirdi. Sonra da geri verirdi hepsini. Gacko hepsinin elinde büyümüştü. Hepsi, Gacko'nun ellerinde yaşlanmıştı. Ada halkı onun için komşu değildi. Bir anneydi, bir babaydı, dedeydi, ablaydı, kardeşti. Gacko onlara kapılarını dahi kitlemeden uyuyacakları huzuru vermişti senelerce çabaladıktan sonra. Şimdi ise haykırıyordu, "Terkedin! Evlerinizi terkedin! Limana gidin!" İnsanlar Gacko'nun suratını görene dek çok yavaş hareket ediyordu. Onun suratındaki çaresizliği, sinirden dolan gözlerini görenler ise ilk kez, Gacko'nun kazanamayacağı bir savaşla karşı karşıya olduğunu anlıyordu.
Telgrafçı Raizo yerleşim yerinin dışında, bir tepenin eteklerinde yaşardı. Yürümekte dahi zorlanırdı. Gacko onu sırtlanarak halkın arasına bıraktı. Ebe Aisa yine dış kesimlerde, ufak bir tarlayla çevrili evinde ölümü beklerdi. Tekerlekli sandalyesini bir yarış arabası gibi kullandı Gacko. İnsanlara emanet etti. Aklına gelen her yaşlıyı, yardıma ihtiyaç duyacağı herkesi tek tek toparladı. Çıkıkçı Krate'ye gitti. Tepedeki evinde, denizi gören camının önünde piposunu tüttürüyordu. Gacko'yu gördüğünde ifadesi değişmemişti. Gacko'nun tek elinde tuttuğu altın den den mushi'yi gördüğünde ise bir şeyler demesini umuyordu Gacko. Başını silkti Krate. "Demek zamanı geldi." Gacko hala anlamıyordu. Krate bastonunu aldı, ekipmanlarını özenle yerleştirdiği o eski deri çantasını sırtına astı. "Kendi kendimize yaşamamıza izin mi vereceklerdi Gacko? Karargahın senelerdir kendi içinde yaşamasından hiç mi şüphelenmedin?" Şüphelenmemişti Gacko. Laf olsun diye bir karargahtı orası. Göstermelik nöbet tutarlar, devriyelere çıkarlar, arada hanlarda hayat kadınlarıyla takılırlardı. Komutanları orada ölmeye gelen bir emekli olmalıydı. "Ada denizcilere ait Gacko. Buraya yerleşecekler. Eskiyi yokedip, yeniyi kuracaklar." Gacko'nun sinirle, korkuyla dolu zihni parçaları birleştirebiliyordu. Senelerdir sessiz duran karargah daha büyük bir düzenin hazırlığındaydı. Yıllardır her şeye göz yummuşlardı. Korsanların adaya gelişine, Gacko'nun adayı kasıp kavurmasına, hiç birini umursamamışlardı. "Gidelim." dedi Gacko. "Herkesi tahliye etmeliyiz." Gacko daha sakindi. Kaçınılmaz olana karşı ağlanmanın bir faydası yoktu. Kerta memnuniyetle başını salladı. Den den mushi Gacko'da olduğu sürece hala kaçacak vakitleri vardı.
Güneş doğmaya başlamıştı. Ada halkı Gorou ve Kenta'nın çevresinde toplanmıştı. Gacko son yaşlıyla, Kerta ile geldiğinde yüz kişiye varan ada halkı limana doğru koşmaya başlamıştı. Gacko ve çetesi öndeydi. Ara ara arkadan gelen bağrışmaları ve ağlama seslerini duyabiliyordu. Kerta muhtemelen neyle yüzleştiklerini anlatıyordu herkese. Yaşlılar ve çocuklar nedeniyle çok hızlı değillerdi. Gacko herkesi sırtında taşıyabilseydi keşke. Kendini çok fazla yormak istemiyordu. Liman tarafı denizcilerle doluydu ve yollarını savaşarak açmaları gerektiğinden emindi. Herkes birbirini çekeledi. Yaşlılar çocukları itti. Analar babalar yaşlıların koluna girdi. Güneş kendini tamamen gösterdiğinde şehrin sokaklarına adım atmışlardı.
Denizciler bir hırsızı arıyordu. Karşılarında gördükleri tüm ada halkı ise kesinlikle beklemedikleri bir durumdu. "DURUN!" diye bağırdı biri. Gacko güçlü bir omuz darbesiyle yıkıp geçti adamı. Sol sokaktan gelen iki kişiyi Kenta bulup fırlattığı bir varil ile labut gibi devirdi. Sokaklar genişliyor, liman daha görünür hale geliyordu. Büyükçe bir ticari gemiyi gördü Gacko. Yeterliydi. Tüm mürettebatı limana indirilmişti, denizciler gemiyi arıyordu.
Kalabalık güruhu gören ufak bir tabur limana giden yolun önüne dizildi. Silahları hazırlandı. Gacko ve Gorou hiç olmadığı kadar hızlı atıldılar. Arkalarında kopan çığlıklar masum insanlara aitti. Silahlar ateşlenecekse arada bu iki dev olmalıydı. Gacko iç olmadığı kadar sert vurdu. Tuttuğu birini başka birine çarptı. Silahları kavradı, başlarına geçirdi. Gorou çılgınca sağa sola vuruyor, sinirli bir orangutandan farksız hareketler yapıyordu. Sokakları inleten hıığlarıyla birlikte gemiye hücum etti! Her gördüğü denizciyi denize sürüyor, onların vurdukları darbeleri şişkin yağlı vücuduyla blokluyordu. Gacko her hamlesinde, altın den den mushi'yi tetiklememek için özenle hareket ediyordu. Ticari geminin mürettebatı ne olduğunu anlamadan bu savaşı izliyor, kaçmak için fırsat kolluyorlardı. ""İnsanları gemiye alın!" diye haykırdı Gacko. Eline gelen ilk ada sakinini çekeleyerek gemiye iteledi, sonra bir diğerini. Hala şaşkınlıkla izliyordu mürettebat. "Adayı" dedi Gacko, nefes nefesydi. "Yok edecekler." O geminin mürettebatına günümüzde dahi şükran duyuyordu Gacko. Hepsi limanda kalan mallarını unutmuş; çocukları, yaşlıları gemiye almak için canlarını dişlerine takmışlardı. Gacko onlardan çalardı halbuki. Her gemide ne varsa, bir tanesini alırdı hatta. Bir vergi gibi. Diğer yandan ne problemleri varsa çözerdi de. Gacko kötü bir insan değildi. İhtiyaç sahibi kimseyi reddetmemişti. Belki de buydu tüccarları harekete geçiren.
Ada halkı gemiye sıkışıp kalırken mürettebat insanları yerleştiriyor, yola çıkmak için hazırlıklar yapıyordu. Bir şeyi unutmuşlardı. Tüm bu karmaşanın içinde küçük bir şeyin eksikliğini hissediyordu Gacko. Karmaşada unuttuğu, aslında yanından ayırmayacağı, canını verecek kadar sevdiği. Güvertede bağıran Kenta bu eksikliği suratına vurmuştu. "POCHİ!"
Pochi. Küçük dostu. Parıltı hırsızı, para manyağı. Can dostu. Limana uzanan sokağa döndü gözleri. Kuledeydi, orada kalmıştı. Pochi. Pochi. Gacko'nun gözleri büyüdü. Kenara fırlatıp attığı altın kaplamalı sandık. Pochi, küçük dostu. Kendi hazinesini bulmuştu. Parıltının peşine düşmüş, unutulmuştu. Sokağın başından gelen taburu gördükçe kalbi sıkıştı Gacko'nun. Karargahın tüm taburu, önlerindeki heybetli adamla iskeleye doğru yürüyordu. Heybetli adam sağ elinde küçük birini taşıyordu. Pochi. Suratında koca bir gülüseme, elinde altın kaplamalı sandık. "BULDUM GACKO! ZENGİNLİĞİ BULDUM!" Ne olduğunu anlamıyordu Pochi. Onu ensesinden tutup kaldıranın ne olduğunu bilmiyordu. Küçük ayakları havada çırpınıyor, Gacko'ya doğru koşmak için çabalıyordu. Elleri altın sandığı havaya kaldırıyor, zenginliğini herkese duyuruyordu! "TÜM İÇKİLER, HAYIR HAYIR, TÜM ETLER, HAYIR HAYIR, TÜM BALIKLAR, HAYIR HAYIR, TÜM TATLILAR BENDEN!" Gacko ileriye doğru bir adım attı. Kenta ve Gorou'ya durmalarını işaret etti. İkisi de dostlarının, Pochi'nin durumunu anlıyordu. Güvertede endişeyle olanları izliyordu. Gorou acı bir "Hıııığ" haykırdı.
Kaçmaları gerektiği gerçeği bir yana, durup savaşsalar bile bunun bir sonu yoktu. Ada halkı Gorou ve Kenta'nın arkasına dizildi. Onlar da severdi Pochi'yi. Çocukları eğlendirir, herkese neşe katardı. Çocuklar geldi ardından, Pochi'nin adını haykırdılar. Pochi altın kaplı sandığı göğsüne yapıştırdı. "GİDİN LAN BOKLULAR. BU BİZİM ÇETEMİZİN, HAYIR HAYIR, BENİM HAZİNEM!" Gacko'nun ayakları boşalmıştı. Tek elindeki den den mushiye baktı. Pazarlığa girebilirdi. Sonuçta hırsız olduğu kadar bir tüccar da sayılırdı. Tabur yaklaştıkça, onlara liderlik eden adamın bakışlarına kilitlendi. Umutları söndüren bir ifadesi vardı.
Herkes sessizliğe gömülürken duyulan tek şey dalgaların sesiydi. Adam suratındaki hin gülümsemeyle bunu delip geçti. "Dostunuzu unuttunuz." Pochi'yi ensesinden biraz daha kaldırdı. Yaklaşık yirmi metre uzaktan gemiye doğru yürüyorlardı. Gacko istemsizce elini uzattı, den den mushi'yi vermek için. Tam bir teslimiyet halindeydi. "Pochi'yi bırak." dedi çaresizce. Pochi, Gacko'nun elindeki altın den den mushiyi gördüğünde daha hınçla havada koşmaya başladı. "ULAN ŞEREFSİZLER, ASIL HAZİNE SİZDE MİYMİŞ!" Pochi'nin sırıtmasından zevk alan tek kişi, bu heybetli denizciydi. Olabildiğince sakindi ve üstünlüğün kendisinde olduğunu biliyordu. "Yüce Gacko teslim oluyor ha?" Bir kahkaha patlattı. Gacko'nun ismini biliyordu ancak Gacko onu hayatında hiç görmemişti. Yavaş adımları devam ediyor, arkasındaki tabur müthiş bir düzenle onu takip ediyordu. "Kendimi tanıtayım. Lance Vins. Komutan Vins'in, abimin, teslimatını çaldığınız için buradayım." Diğer elindeki kılıçla Gacko'nun elinde duran den den mushi'yi işaret etti. "Sürprizi bozmasaydın iyiydi Gacko. Limanı yıkacaktık. Yerleşim yerlerini yıkacaktık. Sözüm olsun ki sağ kalanları farklı adalara gönderecektik. Bu adada, North Blue'nun en büyük karargahının yükseldiğini görecektiniz!" Keyifle kaldırdı ellerini. Yıkımdan, kıyametten zevkle bahsediyordu. "Şimdi ise pazarlıktan bahsediyorsun." Sol elindeki kılıcı Pochi'ye doğru uzandı. "LUNAPARKIMI YAPARIZ GACKO! ÇEK BE ŞUNU! AMA SADECE BEN OYNARIM! ÇEK DEDİM! YA DA PARALI SOKARIZ İNSANLARI! LAN ACITACAK ÇEK! DAHA ÇOK MİSAFİR DAHA ÇOK PARA! ACIYOR DE-" Pochi'nin hayalleri. Lunapark. Parayı gördüğünde bundan bahsederdi. Kendisine özel, şahsi lunaparkı. Yirmilerinin ortalarında birisiydi Pochi. Zihni çocuktu. Vücudu çocuktu. Sadece para aşığıydı. Tek günahı, ışıltılara yürümesiydi. Vins'in kılıcı Pochi'nin boğazına dayandı, bir tereyağını keser gibi akıp gitti. Pochi'nin hem canını, hem de hayallerini kesip attı.
"Pazarlık yok."
Sarı Şeytan'ın Uyanışı
Gorou güverteden atlamaya çalıştı. Kenta acı haykırışlarla bağırırken Gorou'yu tuttu hınçla. Çocuklar ağladı, anneler çocuklarının üzerine kapandı. Babalar hayatlarında ilk kez normalde etmeyecekleri küfürleri haykırdı. Mürettebat dahi Pochi için bağrınıyordu. Tatlı Pochi. Küçük Pochi. Günahsız Pochi. Çocuk Pochi. Gacko'nun elleri açıldı. Den den mushi zemine düşerken vücudundan çıkan elektrik akımları sağa sola çarpıyordu. Önce dizleri titredi, ardından tüm vücudu. Kalbine inen yumruyu açıklayabilecek kadar büyük bir ağıt yoktu. Küçük Pochi. Tatlı Pochi. İlk dostu, yol arkadaşı Pochi. Ticari geminin mürettebatından biri haykırışlarla içeri gitti, sırtlandığı bir el topunu güvertenin korkuluklarına dayadı. Ateşledi. Ve "Sarı Şeytan" onu takip eden patlamalarla birlikte uyandı.
Gacko güçle dolduğunu hissediyordu. Vücudundan çıkan elektrikler ona acı zerk ediyor ancak o bunu umursamıyordu. Göğsünde bu elektrik akımlarından açılan yollar delicesine sızlııyordu. O anda hiç bir şeyi umursamıyordu. Ne kendi canını, ne gemidekileri, ne adayı. Ne parayı, ne denizcileri, ne dünyayı. Ticari geminin kaptanı yelkenleri indirdi. Gorou ve Kenta gemi hafifçe ilerlerken güverteden atlamak için çırpındılar. Mürettebat onlara sarıldı. Ada halkı hala acıyla haykırıyordu. Gacko geride kalacaktı. Gacko bu günleri tekrar hatırladığında, bu çığrınmaların ona ne kadar güç verdiğini hala hissedebiliyordu. Gemi ilerkerken Gacko'nun vücudundan çıkan elektrikler arttı, teni kırmızı renklere döndü. Pençeleri çıktı, sırtında davul benzeri şeyler belirdi. Yıllar önce Pochi'nin onun ağzına tıktığı güç, bugün Pochi'nin intikamı için uyanıyordu. "Sarı şeytan." dedi Vins. Ona ilk kez Sarı Şeytan diyen mahlukat da oydu. Kılıcını kuşandı, ardındaki korku dolu denizciler bundan güç aldı.
Çılgınca dostu için haykırdı Gacko ve ileri atıldı. Sesi tüm adada duyulacak kudretteydi. Zarar vermekten korktuğu kimse yoktu. Kendisi dahil artık herkes kefene girebilirdi. Vins'in üzerine uçtu. Hayatında hiç olmadığı kadar güçlü hissediyordu. Pochi'nin bedeninin yanında olmak ise daha da hiddetlenmesine neden oldu. Vurduğu darbe Vins'i, Kenta'nın hanının derinliklerine doğru uçurdu. Başka bir denizciyi pençeleriyle deşti, ateşlenen bir mermi bacağına isabet etti. Silahı aldı, ateşleyenin böğrüne soktu. Enkazlar uçuştu, Vins yıkıntılar arasından Gacko'nun üzerine atıldı. Gacko yediği darbeyle sarsıldı, ayaklandı, saldırdı. Sonrasını hatırlamıyordu. Bilinci bu sahneleri ya yaşamamıştı ya da hafızasından atmıştı.
Ne kadar sonrası bilmiyordu. Gözleri aralandı. Yanıbaşında yatan, boğazı kesik Pochi'yi hatırlıyordu. İkisi de yerde yatıyordu. Gözlerini kapatıp açtı, Vins'i gördü. O da darbelerden nasibini almıştı ama hala ayaktaydı. Elinde altın den den mushi'yi tutuyordu. "Söylemiştim Sarı Şeytan, pazarlık yok." Baş parmağı den den mushinin üstündeki tuşa bastı. Gacko tekrar gözlerini kapattı.
► Show Spoiler

SARHOŞLUĞA SIKIŞMIŞ KADER
O zamanlarki adıyla Gacko on yedi yaşındayken adanın görünümü tamamen değişmişti. Artık sahille bütünleşen bir adanın eteklerinde gri taşlardan örülmüş bir denizci karargahı yükseliyordu. Kıyı şeridi ise eski pisliğini barındırıyordu. Hanlar, meyhaneler, balık kokan pazarlar ve onlarca yaşam alanı. Bu köhne yer gündüzleri denizcilerin emir subaylarının denetimine giriyor, akşamları da korsanların rezaletiyle çalkalanıyordu. Kurulan karargah Gacko’ya fazlaca garip geliyordu. Ne gelen giden olurdu ne de adadaki korsan faaliyetlerine seslerini çıkarırdı. Karargahın başında Komutan Vins adında korku duyulan biri olduğu söylense de kimse onu görmemişti. Ada halkı bu nedenle kendi adaletini kendi sağlama konusunda başarılıydı. Gacko bile kendi çetesiyle beraber buna destek oluyordu. Kendisi hırsızlık ve dolandırma faaliyetlerini yürütse de sonuçta o fakirleri besliyordu. Kendi zenginliği için çalan her hırsızın ensesinde bitiyor, halka zulmeden kendini bilmez korsanların ümüğünü sıkıyordu. Ne tam bir adam olmuştu anlayacağınız, ne de düzenin bir parçası. Bir gözle halkı, bir gözle korsanları izleyen bu düzenin arasında, Gacko ve çetesi hem halktan yana hem düzenin karşısındaydı. Her zamanki gibi.
Ama roller biraz değişmişti.
Bu düzenin en önemli eleman Kenta idi. Ona artık ‘Varil Kenta’ diyorlardı. Kıyı şeridinde büyük bir han işletiyordu artık Kenta. Odaları hep dolu olur, meyhanesi sabah akşam açık olurdu. Çete buradan ekmek yer, topladıkları bilgilerle operasyonlarını düzenlerdi. Kenta diğer üyeler uyurken her sabah varil varil içkileri taşımak zorunda kaldığı için varil ismi yapışmıştı artık ona. ‘HIIĞ’ Gorou artık bir deve dönmüştü. Sallanan yağları, yağların ardına saklanan kasları ile adeta bir ölüm emriydi. Pochi ise Pochi’ydi işte. Ne boyu büyümüştü ne zihni. Hala bir çocuk gibiydi. Ne yaptıysa boyu uzamamıştı. Ama içindeki enerji başka bir alemdeydi. Parlak nesneler ilgisini çeker, para için kırk takla atardı! O bile ihtiyaç sahipleri söz konusu olduğunda elindekinin çeyreğini verecek kadar onur sahibiydi. Çete için zaman zaman bir maskot, yeri geldiğinde ise küçücük deliklerden girebilecek bir maymuncuktu.
Gacko ve arkadaşları sabah hancı, adaletin koruyucusu geceleri ise azılı suçlulardı artık.
Raijin’in Uyanamayışı
Geçen seneler, olaylı günler Gacko yirmi yaşına geldiğinde değişecekti. Takvimde seçtikleri rastgele bir günü Gacko’nun doğum günü olarak belirlemişti Kenta. O gün hanı kapattı ve adanın, terkedilmiş bölgelerinde terk edilmiş bir kuleye içkileri, enfes yiyecekleri taşıdı. Gorou gece pazarından arakladığı müzik kutusunu getirmişti. Pochi ise bütün gün tüm sürprizi bozacak şekilde bağırıyordu. “Züprizim var sana ehahaha!”
Bütün gece krallar, tanrılar gibi içtiler. Etin en dolgununu, balığın en tazesini yediler. Sıkıldıkça güreştiler, kulenin yıkıntılarını kaldırıp aşağı fırlattılar. Kenta getirttiği havaifişekleri gökyüzüne saldı. Sarhoşken gökteki patlamalar ayrı bir güzel geliyordu. Pochi vücudundaki su oranında daha fazla içmesine rağmen duvarlara tırmanıp havaifişeklerin parıltılarını yakalayabileceğini hayal ediyor ve daha kötüsü, bunu deniyordu! Gacko hayatında ilk kez doğumgününü kutluyordu. Sadece sevdiği ve orada bulunmasını istediği insanlarla çevriliydi. Tanrının planları ise bu anı biraz daha şenlendirmek, unutulmaz kılmaktı. Yürümekten aciz Pochi bir sağa adım attı bir sola. Yürüyemeyeceğini anlayınca yuvarlanarak kuledeki bir kasanın içine uzandı. Eline mor, hiç de güzel durmayan bir meyveyi aldı. Tekrar sağa sola bir adım. Olmayınca tekrar yuvarlandı. Sarhoş Gacko ve arkadaşları Pochi’yi izliyor, her hareketinde kahkahalar patlatıyordu. Pochi ise hiç bozuntuya vermedi. Gacko’nun mavi ceketini kavradı, kendisini yukarıya çekti. O cüce devin sahip olduğu gücü hiç anlamamıştı Gacko. Pochi tek ayağını Gacko’nın alt çenesine taktı, sağ eliyle üst çenesini iterek ağzını açabildi. “Doğum günü pastan!” Elindeki meyveyi o kadar büyük bir güçle itti ki, Gacko’nun yemek borusu o günden sonra eski haline hiç dönmedi! “Kusarsan” dedi Pochi, “Geri tıkarım!” Karşı çıkamamıştı Gacko. Yediği en iğrenç şeydi bu!
Bu geceden sonra ayılmaları iki gün sürmüştü. İkinci günün şafağında yağan yağmur olmasa belki birkaç gün daha uyuyabilirlerdi. Sadece yağmur değildi Gacko’yu uyandıran. Gözlerini açtığında sağ eline baktı. Eli kızıl renge dönmüş, pençeleri belirmişti! O anda kesici bir alet bulsa kolunu kesip atabilirdi Gacko. Bağırış çağırışlarla herkesi uyandırdıktan sonra elini incelediler. Kimse bu kısmi dönüşüme anlam veremiyordu. Gacko sinirle Pochi’yi tekmelerken kendini normalden daha kuvvetli hissetmişti. Ona her ne yedirdiyse, bu kolun sorumlusu da oydu! Kalan bozulmaya yüz tutmuş etleri, kalan suyu içtikten sonra kendi kontrolünü tekrar kazanmıştı Gacko. Eli ise normale dönmüştü. Hepsi bunu sarhoşluktan dolayı gördükleri bir hayal olarak geçiştirdi.
Gacko’nun günahını öğrenmesi uzun sürmüştü. Yüzyıllık sarhoşluklarından haftalar sonra tekrar bir uzvunun değiştiğine şahitlik ettiğinde adadaki yerel doktoru ziyaret etmekten başka bir şansı yoktu. Krate için doktor demek güçtü aslında. Gacko’nun yaşadığı sel felaketinden sağ çıkan bir çıkıkçıydı sadece. Krate’ye uzuvlarının yaşadığı değişimleri anlattığında ilk başta ciddiye almadı. “Yine her ne içtiyseniz satana gidin sorun!” diye paylamıştı hatta Gacko’yu. Gacko onu fazlasıyla seviyor ve saygı duyuyordu. Zira sel felaketinde Gacko nasıl küçük bedeniyle her işe koşturduysa, Krate’de her muhtacın yanında bitmişti. "Sadece içmedim." dedi Gacko çekinerek. "Mor, tadı iğrenç, şekli değişik bir şey yedim!" Cümlesi bittiği anda hayatında yediği en sert tokatı yemişti Gacko. Krate’nin yerinden fırlayan gözleri, sinirden kırmızıya dönen teni ise yaşadığı en korkunç anlardan birini resmediyordu. “Şeytanın dölü!” Gacko henüz ne olduğunu anlamadan birbiri ardına takip eden küfürler sır perdesinin aralanmasıyla son buldu. “Sen... NE YEDİN BİLİYOR MUSUN?! O BİR ŞEYTAN MEYVESİ! SIRADAN BİR MEYVE DEĞİL!” Krate sözlerinin bitmesiyle birlikte Gacko’yu sürükleyerek yaşadığı evin penceresine yapıştırdı. "Artık sen... bu dünyanın başka bir parçasısın. Denize dokunma. Dokunursan... boğulursun." Ağzını açmaya, bir şeyler söylemeye çalıştı Gacko.
*ŞLAK!*
Söylenmek, itiraz etmek, yakınmak için artık çok geçti.
Komutan Vins’in Yâdigarı
Ne olduğunu bilmediği meyveyi yemesinin üzerinden dört sene geçmişti. Meyveyi yedikten sonra Gacko farklı sebeplere bağlasa da Gacko'nun vücudu aşırı bir değişim göstermişti. Boyut olarak büyümüş, kasları aşırı şekillenmiş ve beklenenden daha büyük bir heybete sahip olmuştu. Bunun tek nedeni meyve midir bilinmez, zira Gacko yirmi yaşından sonra Varna Krallığı'na bağlı bu adada adeta kendi hükümranlığını kurmuştu. Kenta'nın hanı adanın en uğrak yeriydi. Gacko ve çetesi gençleri toparlayarak adadaki esnafların tüm sorunlarını çözüyor, onlara iş kapısı yaratıyordu. Adanın iç kesimleri bu sebeple kendisini biraz daha toparlamış, sefaletten kısmen kurtulmuştu. Ancak Gacko durmuyordu. Kurduğu yemekhaneler, diğer adalardan getirttiği tıbbi malzemelerle adeta insanlara can suyu olmuştu. Ailesi gibi gördüğü ada halkı sefaletten kurtuldukça daha büyük bir özgüvenle doluyordu Gacko. Hatta o yaşında emeklilik hayalleri daha kurmuştu. Tıkır tıkır işleyen bir sistemleri vardı, bunu bozanları defedecek kadar güçlüydüler. Ada hala her gün onlarca korsanın durağı olsa da artık taşınlıklar yaşanmıyor, Gacko ve kurduğu düzenin söylentileri asayişi sağlıyordu. Denizciler? Hala kendi karargahlarındalardı. Seneler geçmesine rağmen düzenli aldıkları erzak tedariği dışığında sesleri çıkmıyordu. Ara ara teftişe gelen, volta atan denizcileri ise hoş görüyordu Gacko. Sonuçta bir sıkıntı çıkarmıyorlardı, Komutan Vins'in varlığı üzerine çıkan söylentiler ise korsanların daha da temkinli davranmasına neden oluyordu. Ada, hiç olmadığı kadar huzur doluydu anlayacağınız.
Ancak Gacko iyilikle bezenmiş birisi değildi. Halkın işine yarayabilecek her şeyi yine halka bağışlıyordu evet, ilgisini çeken bazı 'nadide' parçaları ise el altı etmekten çekinmiyordu. Hatta seneler önce Komutan Vins'e özel olarak yapılmış bir silahı kargo gemisi daha limana yanaşmadan çalmıştı. Profesyonel bir denizcinin elinden çıktığı belli olan mükemmel bir dev çekiç. Bunu göze sokmadan evinde sakladı çünkü denizcilerle sorun yaşamak istemediği konusunda Kenta onu ikna etmişti. Fakat seneler sonra yeni bir söylenti ulaşmıştı Kenta'nın kulağına. Onun dahi kulaklarını tıkamayacağı, gerçek zenginliğe ulaştıracak nadide bir hazineydi bu söylenti. Söylenirdi ki, Komutan Vins North Blue'nun en büyük krallıklarından birinin varisiydi. Babasının ölümü sonrası altın bir tac sembolik olarak onun ellerine geçecekti. Denizciler bu yüzden fazlasıyla hareketliydi. Liman güvenliği ilk kez denizciler tarafından sağlanıyor, teftişler hiç olmadığı kadar artıyordu. Fakat Gacko salak değildi. Kendisinin ve çetesinin kurduğu düzenin denizciler tarafından bilindiğinden emindi. Adaya gelen her teslimatı duyduklarını, istedikleri şeyleri çaldıklarının farkında olmalılardı. Bu yüzden tüm çete üyeleri gözlerini dört açmıştı. Görüneni değil, görünmeyeni ve gizleneni arıyordu gözleri. Kenta günler sonra bir gece hanın alt katında çeteyi toplayıp sır perdesini aralamıştı.
"Sabaha karşı geldiler." dedi Kenta. Sandalyenin sırtlığına yaslanmış, uzun bıyıklarını sıvazlıyordu hafifçe. "Üç kişiler. Yemek bile yemediler. Tek istedikleri su oldu, kendi sefer taslarında getirdikleri yemeklerle geçirdiler tüm günü." Pochi bir kenarda öğlen yapılan yahniden artan kemik parçasını emikliyordu. Gorou'nun bir fikri varsa dahi hıığğ demekten fazlasını sunamıyordu. "Kimmiş bu herifler?" diye merakla sordu Gacko. "Adlarını söylemediler. Bir üniformaları yok ama hepsi kayış gibi giyinmiş. Hükümete bağlı oldukları belli. Her şey normal dersin gördüğünde ama davranışları öyle değil. Gözleri başka şey arıyor gibi. Hanım garsona göz ucuyla bile bakmadılar. Korsan gibi değil, denizci gibi de değil." Hanım garson. Raizel. Gacko'nun ilk büyük aşkı. Kaç kere reddetmişti onu hatırlamıyordu Gacko. Gerçekten de, bundan nefret etse de, insanın baktıkça bakasını getirecek bir fiziğe ve görünüme sahipti. "Örtülerle sarılmış bir sandık çıkardılar hızlıca. Kimsenin görmediğinden emin olmak istediler ancak farklı bir müşterinin ödemesini alırken gözüme çarptı." Kenta'nın gözüne çarpmazdı. Arkası dönük dahi olsa hanında olan biten her şeyi bilir, konuşulan en ufak bir fısıltıyı dahi duyardı. Kenta parmağını kaldırarak konuşmaya devam etti. "Bir gecelik oda rezerve ettiler. Üç adam. Bir gece. Bir oda. Normalde gülüp geçeriz ama bu öyle değil Gacko. Bu adamların sabah karargaha gideceğine canımla bahse girerim." Gacko bu yaşına dek Kenta'nın dediği her şeyi dinlemişti. Herkes 'baş' olarak onu tanırken, aslında tüm bu düzeni koruyan ve yürüten Kenta'nın zekası ve kurnazlığıydı. Büyükçe sırıttı Gacko. "Karaciğer planı mı?" Kenta'nın suratında koca bir gülümseme oldu. Pochi ne olduğunu anlamamış, vıcık vıcık seslerle kemiği emmeye devam ediyordu. Ama o bile paranın kokusunu almıştı, gözleri altın renginde parlıyordu. Gacko ona baktı ve sadece gülümsemesini büyüttü. Pochi anlamıştı.
"HAZİNE!"
Gecenin kör vaktinde Gacko ve Gorou hanın yan sokağında hazırlanıyordu. Gacko kaslı kollarıyla üzerindeki gömleği yırttı, suratına genişçe bir çamuru sürdü. Gorou çılgın yağlarıyla yerde yuvarlanıyordu. İzlenim fazlasıyla önemliydi. "Unutma Gorou" dedi Gacko, "Karaciğerime vuracaksın ki gerçekçi dursun!"
Kenta handa hazır bekliyordu. Pochi han kapısının yanına çökmüş olmalıydı, bir peluş ayıdan farksızdı. Eksik hiç bir şey yoktu artık. "Vur." dedi Gacko. Gorou hala tedirgindi, onun ayı kuvvetinin Gacko'ya zarar vermesinden korkuyordu. Haklıydı da. "VUR ULAN!" Gacko onu irrite edecek bir ses tonuyla bağırdı. Gorou o kadar sinirlenmişti sağ elini yumruk yaparak Gacko'nun karaciğerine, hayatındaki en güçlü darbeyi indirdi! Ağzından bir avuç kan fışkırdı önce Gacko'nun, ardından o koca vücut bir tüy parçası gibi hanın önüne doğru uçtu! Gorou durmuyordu, uçan Gacko'nun peşinden fırlayarak yerde onu tekmelemeye çalışmaya devam etti. Çok fazla güreşirlerdi. Gacko genelde yenilen taraf olurdu, çünkü bu adam gerçekten fazla kuvvetliydi! Gacko? O da boş değildi elbette. Tekmesini yakaladığı Gorou'yu hışımla yere yapıştırdı; koca, yağlı adamın üstüne çıkarak bir yumruk da o indirdi. Gorou tekrar döndü, yuvarlandı. Gacko'yu altına alarak iki elini havada birleştirdi ve büyükçe darbelerini sarı suratına indirmeye başladı! Planın önemli sıkıntılarından biri Gorou'yu durması gerektiği yerde durdurabilmekti aslında.
Çıplak tene inen darbelerin şlak sesleri, iki devin haykırışları çevrede çalışan, oturan herkesi sokağa dökmüştü. Gece lambalarla aydınlandı. Kenta zaten bunu bekliyordu. Tüm senaryo hazır olduğunda bıyıklarının ardından hayırdı. "DURDURUN ŞUNLARI! BİRBİRLERİNİ ÖLDÜRECEKLER!" Gorou yüksek seslere daha da irrite oldu, onu sinirlendirmek için bağrınmak yeterliydi aslında. Kenta'nın bağırışları sokaktaki çığlıkları, tezahüratları da başlattı. Bu artık iki devin birebir dövüşü gibi duyulmuyordu. Adanın gördüğü en büyük savaştı! Kimsede bu iki devi durduracak taşşak da yoktu.
Kenta handan içeriye doğru koşarken zemine mıhlanmış sırtına tekmeler inen Gacko, Pochi ile göz göze geldi. Ufak bir göz kırpışıyla birlikte Pochi pıt pıt adımlarıyla hanın arka tarafına yöneldi. Gacko için seneler geçen saniyeler sonrasında Kenta üç kişiyi çekiştirerek hanın dışına çıkarmıştı. Bahsettiği, üniformalı olmayan ama üniformalı gibi duran üç adam. "Müdahale etsenize, normal insan gibi izleyecek misiniz?" Kenta taktiksel konuşuyordu. Tüm odağı bu üçlünün üzerine çekmişti. Daha fazla göze batmamak için olaya müdahil olmaları gerekiyordu. Yerse. Bu sırada ise Pochi hedefe, hazinenin saklandığı o odaya ulaşmış olmalıydı.
Gorou kendisinden beklenmeyecek bir güçle Gacko'yu havaya kaldırdı ve bu üçlünün üzerine doğru fırlattı!

Kulenin yıkık en üst katını derin bir sessizlik kapladı. Gacko 5-6 saniye kilitlendi. Kenta ve Gorou yavaşça yanına geldi. Pochi ise "Hazine! Hazine!" diye zıplayarak Gacko'nun omzuna tırmanmıştı. Altın Den Den Mushi. Gördükleri şeyin ne olduğunu biliyorlardı. Çıkıkçı Krate'nin çocukluklarında anlattığı hikayeler. Bu bir galibiyet miydi? Başarılı bir soygun muydu?
Gorou hiç olmadığı kadar hiddetli 'HIIIĞ'lıyordu. Pochi kulenin yıkılmayan duvarlarında yürüyor hala hazine diye bağırıyordu. Neler olduğunun farkında değildi. Gacko ve Kenta'nın talihsiz bakışları ise bir süre sonra birbirini buldu. "Tahliye." diyebildi sadece Kenta. Tahliye. Ada halkı, çocuklar, yaşlılar. Adanın günahını düşünüyordu Gacko. Hükümetin kendi kendine yeten bu adayla derdi neydi? Başını salladı. Tahliye. Limanda her zaman 4-5 gemi yatardı. Korsan veya denizci. Ticari veya hırsız. Hep gemi olurdu. Altın kaplama sandığı bir kenara fırlattıktan sonra elindeki altın den den mushi'yi dünyadaki en değerli, en narin varlık gibi ellerinde tutarak koşmaya başladı. Kenta, Gorou da onun peşine takıldı.
Ticari bölgelerin denizcilerle kaynadığını biliyorlardı. Yarattıkları karmaşa sonrası karargaha iletilmesi gereken bu sandığın çalınması büyük bir karmaşayı, bu karmaşa da karargahtan çıkan büyük bir taburu limana indirmişti. Dertleri burası değildi. Ticari bölgeler zaten limana yakındı. Hepsi adanın iç kısımlarındaki yerleşim yerlerine koştu. Gorou ve Kenta tüm sokakları ayağa kaldırırken Gacko daha izbe yerlerde, yalnız yaşamayı seçen yaşlıların peşine düşmüştü. Halk içinde Gacko'nun sözü geçmez, sözü dinlenirdi. Ona karşı duyulan güvenin büyüklüğünü tarif etmek çok güçtü. Buna rağmen hepsi bunu bir oyun olarak görmüştü başta. Gacko sarhoştu, Gacko haylazdı. Onları evlerinden çıkarıp, evlerini soyup, çaldıklarıyla bir dağ yapıp üstünde onları selamlayabilirdi. Sonra da geri verirdi hepsini. Gacko hepsinin elinde büyümüştü. Hepsi, Gacko'nun ellerinde yaşlanmıştı. Ada halkı onun için komşu değildi. Bir anneydi, bir babaydı, dedeydi, ablaydı, kardeşti. Gacko onlara kapılarını dahi kitlemeden uyuyacakları huzuru vermişti senelerce çabaladıktan sonra. Şimdi ise haykırıyordu, "Terkedin! Evlerinizi terkedin! Limana gidin!" İnsanlar Gacko'nun suratını görene dek çok yavaş hareket ediyordu. Onun suratındaki çaresizliği, sinirden dolan gözlerini görenler ise ilk kez, Gacko'nun kazanamayacağı bir savaşla karşı karşıya olduğunu anlıyordu.
Telgrafçı Raizo yerleşim yerinin dışında, bir tepenin eteklerinde yaşardı. Yürümekte dahi zorlanırdı. Gacko onu sırtlanarak halkın arasına bıraktı. Ebe Aisa yine dış kesimlerde, ufak bir tarlayla çevrili evinde ölümü beklerdi. Tekerlekli sandalyesini bir yarış arabası gibi kullandı Gacko. İnsanlara emanet etti. Aklına gelen her yaşlıyı, yardıma ihtiyaç duyacağı herkesi tek tek toparladı. Çıkıkçı Krate'ye gitti. Tepedeki evinde, denizi gören camının önünde piposunu tüttürüyordu. Gacko'yu gördüğünde ifadesi değişmemişti. Gacko'nun tek elinde tuttuğu altın den den mushi'yi gördüğünde ise bir şeyler demesini umuyordu Gacko. Başını silkti Krate. "Demek zamanı geldi." Gacko hala anlamıyordu. Krate bastonunu aldı, ekipmanlarını özenle yerleştirdiği o eski deri çantasını sırtına astı. "Kendi kendimize yaşamamıza izin mi vereceklerdi Gacko? Karargahın senelerdir kendi içinde yaşamasından hiç mi şüphelenmedin?" Şüphelenmemişti Gacko. Laf olsun diye bir karargahtı orası. Göstermelik nöbet tutarlar, devriyelere çıkarlar, arada hanlarda hayat kadınlarıyla takılırlardı. Komutanları orada ölmeye gelen bir emekli olmalıydı. "Ada denizcilere ait Gacko. Buraya yerleşecekler. Eskiyi yokedip, yeniyi kuracaklar." Gacko'nun sinirle, korkuyla dolu zihni parçaları birleştirebiliyordu. Senelerdir sessiz duran karargah daha büyük bir düzenin hazırlığındaydı. Yıllardır her şeye göz yummuşlardı. Korsanların adaya gelişine, Gacko'nun adayı kasıp kavurmasına, hiç birini umursamamışlardı. "Gidelim." dedi Gacko. "Herkesi tahliye etmeliyiz." Gacko daha sakindi. Kaçınılmaz olana karşı ağlanmanın bir faydası yoktu. Kerta memnuniyetle başını salladı. Den den mushi Gacko'da olduğu sürece hala kaçacak vakitleri vardı.
Güneş doğmaya başlamıştı. Ada halkı Gorou ve Kenta'nın çevresinde toplanmıştı. Gacko son yaşlıyla, Kerta ile geldiğinde yüz kişiye varan ada halkı limana doğru koşmaya başlamıştı. Gacko ve çetesi öndeydi. Ara ara arkadan gelen bağrışmaları ve ağlama seslerini duyabiliyordu. Kerta muhtemelen neyle yüzleştiklerini anlatıyordu herkese. Yaşlılar ve çocuklar nedeniyle çok hızlı değillerdi. Gacko herkesi sırtında taşıyabilseydi keşke. Kendini çok fazla yormak istemiyordu. Liman tarafı denizcilerle doluydu ve yollarını savaşarak açmaları gerektiğinden emindi. Herkes birbirini çekeledi. Yaşlılar çocukları itti. Analar babalar yaşlıların koluna girdi. Güneş kendini tamamen gösterdiğinde şehrin sokaklarına adım atmışlardı.
Denizciler bir hırsızı arıyordu. Karşılarında gördükleri tüm ada halkı ise kesinlikle beklemedikleri bir durumdu. "DURUN!" diye bağırdı biri. Gacko güçlü bir omuz darbesiyle yıkıp geçti adamı. Sol sokaktan gelen iki kişiyi Kenta bulup fırlattığı bir varil ile labut gibi devirdi. Sokaklar genişliyor, liman daha görünür hale geliyordu. Büyükçe bir ticari gemiyi gördü Gacko. Yeterliydi. Tüm mürettebatı limana indirilmişti, denizciler gemiyi arıyordu.
Kalabalık güruhu gören ufak bir tabur limana giden yolun önüne dizildi. Silahları hazırlandı. Gacko ve Gorou hiç olmadığı kadar hızlı atıldılar. Arkalarında kopan çığlıklar masum insanlara aitti. Silahlar ateşlenecekse arada bu iki dev olmalıydı. Gacko iç olmadığı kadar sert vurdu. Tuttuğu birini başka birine çarptı. Silahları kavradı, başlarına geçirdi. Gorou çılgınca sağa sola vuruyor, sinirli bir orangutandan farksız hareketler yapıyordu. Sokakları inleten hıığlarıyla birlikte gemiye hücum etti! Her gördüğü denizciyi denize sürüyor, onların vurdukları darbeleri şişkin yağlı vücuduyla blokluyordu. Gacko her hamlesinde, altın den den mushi'yi tetiklememek için özenle hareket ediyordu. Ticari geminin mürettebatı ne olduğunu anlamadan bu savaşı izliyor, kaçmak için fırsat kolluyorlardı. ""İnsanları gemiye alın!" diye haykırdı Gacko. Eline gelen ilk ada sakinini çekeleyerek gemiye iteledi, sonra bir diğerini. Hala şaşkınlıkla izliyordu mürettebat. "Adayı" dedi Gacko, nefes nefesydi. "Yok edecekler." O geminin mürettebatına günümüzde dahi şükran duyuyordu Gacko. Hepsi limanda kalan mallarını unutmuş; çocukları, yaşlıları gemiye almak için canlarını dişlerine takmışlardı. Gacko onlardan çalardı halbuki. Her gemide ne varsa, bir tanesini alırdı hatta. Bir vergi gibi. Diğer yandan ne problemleri varsa çözerdi de. Gacko kötü bir insan değildi. İhtiyaç sahibi kimseyi reddetmemişti. Belki de buydu tüccarları harekete geçiren.
Ada halkı gemiye sıkışıp kalırken mürettebat insanları yerleştiriyor, yola çıkmak için hazırlıklar yapıyordu. Bir şeyi unutmuşlardı. Tüm bu karmaşanın içinde küçük bir şeyin eksikliğini hissediyordu Gacko. Karmaşada unuttuğu, aslında yanından ayırmayacağı, canını verecek kadar sevdiği. Güvertede bağıran Kenta bu eksikliği suratına vurmuştu. "POCHİ!"
Pochi. Küçük dostu. Parıltı hırsızı, para manyağı. Can dostu. Limana uzanan sokağa döndü gözleri. Kuledeydi, orada kalmıştı. Pochi. Pochi. Gacko'nun gözleri büyüdü. Kenara fırlatıp attığı altın kaplamalı sandık. Pochi, küçük dostu. Kendi hazinesini bulmuştu. Parıltının peşine düşmüş, unutulmuştu. Sokağın başından gelen taburu gördükçe kalbi sıkıştı Gacko'nun. Karargahın tüm taburu, önlerindeki heybetli adamla iskeleye doğru yürüyordu. Heybetli adam sağ elinde küçük birini taşıyordu. Pochi. Suratında koca bir gülüseme, elinde altın kaplamalı sandık. "BULDUM GACKO! ZENGİNLİĞİ BULDUM!" Ne olduğunu anlamıyordu Pochi. Onu ensesinden tutup kaldıranın ne olduğunu bilmiyordu. Küçük ayakları havada çırpınıyor, Gacko'ya doğru koşmak için çabalıyordu. Elleri altın sandığı havaya kaldırıyor, zenginliğini herkese duyuruyordu! "TÜM İÇKİLER, HAYIR HAYIR, TÜM ETLER, HAYIR HAYIR, TÜM BALIKLAR, HAYIR HAYIR, TÜM TATLILAR BENDEN!" Gacko ileriye doğru bir adım attı. Kenta ve Gorou'ya durmalarını işaret etti. İkisi de dostlarının, Pochi'nin durumunu anlıyordu. Güvertede endişeyle olanları izliyordu. Gorou acı bir "Hıııığ" haykırdı.
Kaçmaları gerektiği gerçeği bir yana, durup savaşsalar bile bunun bir sonu yoktu. Ada halkı Gorou ve Kenta'nın arkasına dizildi. Onlar da severdi Pochi'yi. Çocukları eğlendirir, herkese neşe katardı. Çocuklar geldi ardından, Pochi'nin adını haykırdılar. Pochi altın kaplı sandığı göğsüne yapıştırdı. "GİDİN LAN BOKLULAR. BU BİZİM ÇETEMİZİN, HAYIR HAYIR, BENİM HAZİNEM!" Gacko'nun ayakları boşalmıştı. Tek elindeki den den mushiye baktı. Pazarlığa girebilirdi. Sonuçta hırsız olduğu kadar bir tüccar da sayılırdı. Tabur yaklaştıkça, onlara liderlik eden adamın bakışlarına kilitlendi. Umutları söndüren bir ifadesi vardı.

"Pazarlık yok."

Gorou güverteden atlamaya çalıştı. Kenta acı haykırışlarla bağırırken Gorou'yu tuttu hınçla. Çocuklar ağladı, anneler çocuklarının üzerine kapandı. Babalar hayatlarında ilk kez normalde etmeyecekleri küfürleri haykırdı. Mürettebat dahi Pochi için bağrınıyordu. Tatlı Pochi. Küçük Pochi. Günahsız Pochi. Çocuk Pochi. Gacko'nun elleri açıldı. Den den mushi zemine düşerken vücudundan çıkan elektrik akımları sağa sola çarpıyordu. Önce dizleri titredi, ardından tüm vücudu. Kalbine inen yumruyu açıklayabilecek kadar büyük bir ağıt yoktu. Küçük Pochi. Tatlı Pochi. İlk dostu, yol arkadaşı Pochi. Ticari geminin mürettebatından biri haykırışlarla içeri gitti, sırtlandığı bir el topunu güvertenin korkuluklarına dayadı. Ateşledi. Ve "Sarı Şeytan" onu takip eden patlamalarla birlikte uyandı.
Gacko güçle dolduğunu hissediyordu. Vücudundan çıkan elektrikler ona acı zerk ediyor ancak o bunu umursamıyordu. Göğsünde bu elektrik akımlarından açılan yollar delicesine sızlııyordu. O anda hiç bir şeyi umursamıyordu. Ne kendi canını, ne gemidekileri, ne adayı. Ne parayı, ne denizcileri, ne dünyayı. Ticari geminin kaptanı yelkenleri indirdi. Gorou ve Kenta gemi hafifçe ilerlerken güverteden atlamak için çırpındılar. Mürettebat onlara sarıldı. Ada halkı hala acıyla haykırıyordu. Gacko geride kalacaktı. Gacko bu günleri tekrar hatırladığında, bu çığrınmaların ona ne kadar güç verdiğini hala hissedebiliyordu. Gemi ilerkerken Gacko'nun vücudundan çıkan elektrikler arttı, teni kırmızı renklere döndü. Pençeleri çıktı, sırtında davul benzeri şeyler belirdi. Yıllar önce Pochi'nin onun ağzına tıktığı güç, bugün Pochi'nin intikamı için uyanıyordu. "Sarı şeytan." dedi Vins. Ona ilk kez Sarı Şeytan diyen mahlukat da oydu. Kılıcını kuşandı, ardındaki korku dolu denizciler bundan güç aldı.
Çılgınca dostu için haykırdı Gacko ve ileri atıldı. Sesi tüm adada duyulacak kudretteydi. Zarar vermekten korktuğu kimse yoktu. Kendisi dahil artık herkes kefene girebilirdi. Vins'in üzerine uçtu. Hayatında hiç olmadığı kadar güçlü hissediyordu. Pochi'nin bedeninin yanında olmak ise daha da hiddetlenmesine neden oldu. Vurduğu darbe Vins'i, Kenta'nın hanının derinliklerine doğru uçurdu. Başka bir denizciyi pençeleriyle deşti, ateşlenen bir mermi bacağına isabet etti. Silahı aldı, ateşleyenin böğrüne soktu. Enkazlar uçuştu, Vins yıkıntılar arasından Gacko'nun üzerine atıldı. Gacko yediği darbeyle sarsıldı, ayaklandı, saldırdı. Sonrasını hatırlamıyordu. Bilinci bu sahneleri ya yaşamamıştı ya da hafızasından atmıştı.
Ne kadar sonrası bilmiyordu. Gözleri aralandı. Yanıbaşında yatan, boğazı kesik Pochi'yi hatırlıyordu. İkisi de yerde yatıyordu. Gözlerini kapatıp açtı, Vins'i gördü. O da darbelerden nasibini almıştı ama hala ayaktaydı. Elinde altın den den mushi'yi tutuyordu. "Söylemiştim Sarı Şeytan, pazarlık yok." Baş parmağı den den mushinin üstündeki tuşa bastı. Gacko tekrar gözlerini kapattı.

3. Marineford Savaşı ve Etkileri
► Show Spoiler
Gacko'nun yenilişinin üzerinden seneler geçmişti. Vins onu öldürmemeyi seçmiş, her tarafını zincirleyerek adayı yıkıp geçen gemilerden birine esir olarak vermişti. Esareti çok uzun sürdü. Farklı adalarda ağır işlerde çalıştırıldı Gacko. Bazen madenciydi, bazen inşaatçı. Bazen kasaptı, bazen temizlikçi. Yaşadığı adanın akibetini bilmiyordu ancak tahmin etmek zorunda değildi. Tek umduğu, kurtarmaya çalıştığı insanların sağ salim başka bir yere varabilmiş olmasıydı. Dostları. Gorou ve Kenta. Onların kendisi için dönmediğine seviniyordu. Belki de onu öldü olarak varsayıyorlardı. Rahatlamıştı Gacko. Çok fazla insan kurtulmuştu. Ağıtlar yakmıştı. En büyük küçük dostunu kaybetmişti. Hayat, karanlık da olsa devam ediyordu. Zincirlerle süren esaretini, günahlarının bir bedeli olarak düşündü. Günahlarının hesabını verdiğinde elbet kurtulacağını biliyordu.
Esir olduğu dönemde hayata tekrar tutunmayı da öğrendi. Her şeyi gülerek karşılıyor, diğer esir dostlarının hayatına ışık olmak için çabalıyordu. Yine yardıma koşuyordu Gacko. Esirlerin yapmakta zorlandıkları şeyleri yapıyor, gerekirse onlar için dayak yiyordu. Her ay farklı bir ada, farklı insanlar, farklı işler.
Marineford savaşı başladığında sıcak, bok kokan hücresindeydi Gacko. Kaldırdığı taş bloklardan ötürü o kadar yorgundu ki ona verilen leziz lapaya elini süremeden uyuyakalmıştı. Günü yaran top ve bağırış sesleriyle gözlerini açtı. Hapsedildiği hücrenin ufak bir penceresi vardı. Kafasını uzattığında dev bir ekranın önünde toplanan karargah denizcilerini gördü. Namını herkesin duyduğu, denizlere korku salan Beyazsakal ve tayfasının savaşlarını izledi, denizcilerin hiddetini gördü. Zaten tanıdıktı bu.
Gacko bir hırsız olarak doğmuştu. Yasalardan kaçar kendi yasalarını takip ederdi. Kuralsızlığı ile zengin olur, merhametiyle paylaşırdı. Bir korsan değildi ama bir denizci olmaya daha da uzaktı. Savaşın en hiddetli yerlerinde göğsünün kıpır kıpır oynadığını hissetti Gacko. Hiç bir tarafta değildi ama savaş boyunca bir taraf gibi hissetmişti. Korsanların her darbesinde heyecanlandı, denizcilerin her hareketinde sessizce küfürler etti. Beyazsakal efsanesi sona ererken One Piece'in gerçek olduğunu haykırdı. Pochi. Küçük Pochi. Bunu duysaydı kim tutabilirdi onu! Kim engel olabilirdi o küçük hergelenin denizin üzerinde koşarak dolaşmasını! Gacko'nun kefareti buydu belki de. Tek olanın, gerçek olanın, en büyük hazinenin peşinden gitmek! Denizcilerin korkularını beslemek. Zincirleri kırmak. Vins ile tekrar karşılaşmak!
Esir olduğu dönemde hayata tekrar tutunmayı da öğrendi. Her şeyi gülerek karşılıyor, diğer esir dostlarının hayatına ışık olmak için çabalıyordu. Yine yardıma koşuyordu Gacko. Esirlerin yapmakta zorlandıkları şeyleri yapıyor, gerekirse onlar için dayak yiyordu. Her ay farklı bir ada, farklı insanlar, farklı işler.
Marineford savaşı başladığında sıcak, bok kokan hücresindeydi Gacko. Kaldırdığı taş bloklardan ötürü o kadar yorgundu ki ona verilen leziz lapaya elini süremeden uyuyakalmıştı. Günü yaran top ve bağırış sesleriyle gözlerini açtı. Hapsedildiği hücrenin ufak bir penceresi vardı. Kafasını uzattığında dev bir ekranın önünde toplanan karargah denizcilerini gördü. Namını herkesin duyduğu, denizlere korku salan Beyazsakal ve tayfasının savaşlarını izledi, denizcilerin hiddetini gördü. Zaten tanıdıktı bu.
Gacko bir hırsız olarak doğmuştu. Yasalardan kaçar kendi yasalarını takip ederdi. Kuralsızlığı ile zengin olur, merhametiyle paylaşırdı. Bir korsan değildi ama bir denizci olmaya daha da uzaktı. Savaşın en hiddetli yerlerinde göğsünün kıpır kıpır oynadığını hissetti Gacko. Hiç bir tarafta değildi ama savaş boyunca bir taraf gibi hissetmişti. Korsanların her darbesinde heyecanlandı, denizcilerin her hareketinde sessizce küfürler etti. Beyazsakal efsanesi sona ererken One Piece'in gerçek olduğunu haykırdı. Pochi. Küçük Pochi. Bunu duysaydı kim tutabilirdi onu! Kim engel olabilirdi o küçük hergelenin denizin üzerinde koşarak dolaşmasını! Gacko'nun kefareti buydu belki de. Tek olanın, gerçek olanın, en büyük hazinenin peşinden gitmek! Denizcilerin korkularını beslemek. Zincirleri kırmak. Vins ile tekrar karşılaşmak!
4. Zaman Atlaması Süreci
► Show Spoiler
Marineford savaşı sonrası eskisi kadar çalıştırılmıyordu Gacko. Hücresinden duyabildiği kadarıyla korsan faaliyetleri tekrardan patlamıştı. Taburşar savaşa gidiyor, esirleri çalıştıracak kadar boş kalmıyorlardı. Gacko bu günleri hücresinde vücut çalışarak geçirdi, diğer esirlerle türlü oyunlar oynadı, vakit geçirebilecek her türlü şeyi denedi. Bir süre sonra yapacak ve konuşabilecek şeyler de tükenmişti. Gacko, diğer esirlerin ısrarlarıyla yaşadıklarını anlattı. Doğduğu adayı, kurduğu çeteyi, Gorou'yu, Kenta'yı, Pochi'yi! Buster Call felaketini...
Gacko o kadar da zeki değildi. Vins ile olan dövüşünü anlattığında fazlasıyla acı ve hüzün doluydu. Ancak esirlerden biri bunun tam tersi, büyük bir kahkaha patlatmıştı. "E sen güçlüsün!" Başta ne dediğini anlamamıştı Gacko. Bu esir şeytan meyvelerinden, Gacko'nun yaşadığı dönüşümden anladıklarını ona anlatmaya çalıştı. Gacko anlamadı. Anlayan diğer esirler daha ısrarlı bir şekilde anlattı. Gacko tekrar anlamadı. Esirler "Ikın!" dedi, Gacko ıkındı. Tekrar ıkındı, içinde yatan gücüne uzandı. Zincirleri parçalanırken, Sarı Şeytan, kızıl dev tekrar hayata dönmüştü. Gacko dönüşümünü tamamladıktan sonra hücresini saran demir parmaklıklara uzandı, bir kağıt gibi kırabildiğini farketti. Hücrelerin olduğu binanın demir kapısını tekmeledi, tahtayı kırar gibi kırabildiğini gördü. Kaçışlarını farkeden denizcilere bir kargo kutusu fırlattı, güçlendiğini gördü.
Denizcilerin korsanlarla fazlaca meşgul olması kaçışlarını fazlasıyla kolaylaştırmıştı. Her biri karargahtan uzadı, adanın farklı yerlerine dağıldı. Gacko adanın dışlarında, yaşlı bir kadının yanına sığındı. Kadın, Gacko'nun göğsünde yer etmiş elektrik kaynaklı yaraları iyileştirmek istese de fayda etmedi. Gacko burada Morsakal ile, ölüme kadar takip edeceği yeni dostuyla tanıştı. Onun zincirleri kırmak üzerine olan ideallerini benimsedi ve tekrardan hayata tutundu.
Gacko o kadar da zeki değildi. Vins ile olan dövüşünü anlattığında fazlasıyla acı ve hüzün doluydu. Ancak esirlerden biri bunun tam tersi, büyük bir kahkaha patlatmıştı. "E sen güçlüsün!" Başta ne dediğini anlamamıştı Gacko. Bu esir şeytan meyvelerinden, Gacko'nun yaşadığı dönüşümden anladıklarını ona anlatmaya çalıştı. Gacko anlamadı. Anlayan diğer esirler daha ısrarlı bir şekilde anlattı. Gacko tekrar anlamadı. Esirler "Ikın!" dedi, Gacko ıkındı. Tekrar ıkındı, içinde yatan gücüne uzandı. Zincirleri parçalanırken, Sarı Şeytan, kızıl dev tekrar hayata dönmüştü. Gacko dönüşümünü tamamladıktan sonra hücresini saran demir parmaklıklara uzandı, bir kağıt gibi kırabildiğini farketti. Hücrelerin olduğu binanın demir kapısını tekmeledi, tahtayı kırar gibi kırabildiğini gördü. Kaçışlarını farkeden denizcilere bir kargo kutusu fırlattı, güçlendiğini gördü.
Denizcilerin korsanlarla fazlaca meşgul olması kaçışlarını fazlasıyla kolaylaştırmıştı. Her biri karargahtan uzadı, adanın farklı yerlerine dağıldı. Gacko adanın dışlarında, yaşlı bir kadının yanına sığındı. Kadın, Gacko'nun göğsünde yer etmiş elektrik kaynaklı yaraları iyileştirmek istese de fayda etmedi. Gacko burada Morsakal ile, ölüme kadar takip edeceği yeni dostuyla tanıştı. Onun zincirleri kırmak üzerine olan ideallerini benimsedi ve tekrardan hayata tutundu.
Motivasyon:
1. Başlangıç Motivasyonu
Gacko için saf bir korsan denemez. Sadece dünya hükümetinin vahşiliğinden ve halka karşı olan tutumlarından dolayı bir taraf seçmek zorunda kalmıştır. Onun amacı güçlenmek, elde ettiği güç ile birlikte daha güçlü, daha gaddar insanların hakimiyetini yok etmektir. Adasında yaşanan yıkım, Marineford savaşında gördükleri ve Morsakal'ın idealleriyle yolunu çizmiştir.
Gacko için saf bir korsan denemez. Sadece dünya hükümetinin vahşiliğinden ve halka karşı olan tutumlarından dolayı bir taraf seçmek zorunda kalmıştır. Onun amacı güçlenmek, elde ettiği güç ile birlikte daha güçlü, daha gaddar insanların hakimiyetini yok etmektir. Adasında yaşanan yıkım, Marineford savaşında gördükleri ve Morsakal'ın idealleriyle yolunu çizmiştir.
2. Nihai Motivasyon
Gacko tayfası için yaşar ve tayfası için ölür.
Kaybettiği dost ve dostlarından sonra tayfasını ailesi gibi görür. Bu ailenin reisi olan Morsakal'ın ideallerini takip eder. Güç altında ezilen insanları kurtarmak, dünyayı daha özgür ve zengin bir hale getirmek amaçları arasındadır.
Morsakal'ın seçtiği yol dışında sürekli zihninde tuttuğu ufak ama önemli hedefleri de vardır. Birincisi, dostunu öldüren Vins ile tekrar karşılaşmak. Kaybettiği dövüşün intikamı için yaşar. İkincisi ise kaybettiği küçük dostu Pochi için One Piece'i bulmak, onu göklerden izleyen dostu için son bir hikaye yazmak.
Gacko tayfası için yaşar ve tayfası için ölür.
Kaybettiği dost ve dostlarından sonra tayfasını ailesi gibi görür. Bu ailenin reisi olan Morsakal'ın ideallerini takip eder. Güç altında ezilen insanları kurtarmak, dünyayı daha özgür ve zengin bir hale getirmek amaçları arasındadır.
Morsakal'ın seçtiği yol dışında sürekli zihninde tuttuğu ufak ama önemli hedefleri de vardır. Birincisi, dostunu öldüren Vins ile tekrar karşılaşmak. Kaybettiği dövüşün intikamı için yaşar. İkincisi ise kaybettiği küçük dostu Pochi için One Piece'i bulmak, onu göklerden izleyen dostu için son bir hikaye yazmak.
Saldırı Kabiliyeti: D★ (*Rol kaynaklı üstün stat.)
Savunma Kabiliyeti: E
Çabukluk: E
Varlık: E
İrade: E